ZA-GA-LA-DIIIIIIIIIK!
Hayat olağan akışındayken pek fark edilmez. İki arada bir derede sürer gider hayat; rengini kimse önemsemez. Bir iki “risksiz söz”le; “aykırı birkaç laf”la idare edersin durumu...
Ama sonra “sanki bir devrim” olur; “isyan göz kırpar” ve her şey değişir...
İster Iron Maiden ol, ister Okan Bayülgen... İster sevimsiz komedyen, ister şarkıcı sinema yazarı... “Kim olursan ol yine gel” diyenler; “sen git” diyebilir, “bizden uzak, iktidara yakın ol”!
Garip günlerden geçiyoruz. Başbakan çıkıyor, “Kemirgenler” diye haykırıyor halkına. Bir “hukukçu”, Gezi eylemine katılanlara “müebbet isterim” diyebiliyor, bir ilahiyatçı “Hamileler sokakta gezmesin” kafasında... Hadi Polat Alemdar’ın Türkçesini koyun bir kenara da; Okan Bayülgen’i, Şafak Sezer’i, Ömür Gedik’i falan da katın işin içine...
Ne oluyor?
Biz mi tahammülsüz olduk farklı fikirlere; yoksa hayat mı? Belki de ortada zaten fikir yoktur... Türkiye tarihinin en büyük dönüşümlerinden birini yaşarken; bu kültürel çoraklık, bu çapsızlık nasıl oluyor da; bu kadar görünür oluyor?
Herkes aslına rücu mu ediyor?
Kahvede denk gelse ciddiye alıp konuşmayacağın insanlar; her yerde nefret kusuyor, insan olanı hayretler içinde bırakacak cümleler kuruyor.
Bu ne cüret!
AKP, sosyal medyada “yumurtalar” ile kurtarmaya çalıştığı pozisyonunu, “ünlüler dünyası”nda da bazı karakterler ile mi ikame çabasında... Milyonlar sokaktayken TOMA’nın önünde “poz” veren Şafak Sezer, özür diliyor, diz çöküyor. Bir yandan da öfkeyle eleştirene saldırıyor. “Fakir fukara çocuğu” edebiyatıyla kıvranıyor da kıvranıyor. Hadi o zaten “o yolun yolcusu”; gitmesi değil, gelmesi şaşırtıcıydı diyelim; ya Okan Büyülgen?
İmza attığı metni “Okumadım” diyebiliyor; “Havalar güzeldi, gençlerin gidecek yeri yoktu, isyan ettiler” minvalinde açıklamalar yapıyor.
Ekmek parası mı? Hayli yüksek egosu mu? Bir “gaz”la sokağa çıkanların, “gaz bulutu” dağılınca birden dımdızlak ortada kalıvermesi mi?
Hani Matrix’te “hapı yuttuğuna pişman” olan bir karakter vardır ya; “Yalan da olsa et tadı almak istiyorum; Matrix’in yalan dünyasına dönmek istiyorum” diyen... Öyle işte; unut isyanı, unut yazdıklarını, söylediklerini... “Aslında ben...” diye başlayan cümleler kur. Ama, “aykırıyım ben”, “nasılsa unutulur geçer” sanma sakın..
Neyse ne!
Halk unutmaz. İsyan etmiş halk, asla unutmaz...
Elia Kazan deyince hala filmlerinden önce “ihbarcılığı” gelir bu dünyada...
Serdar Ortaç, Ahmet Kaya’dan yüz bininci özrünü diledi... Ama kimse unutmayacak MGD Gecesi’nde olanları...
Bir yeni gündem de Iron Maiden... Gezi’ye selam çakması beklenen Iron Maiden’in İstanbul’da ilk işi polislerle fotoğraf çekmesi olunca; yine gündemde tepki var. Dinleyicilerinin büyük bölümü şüphe yok Gezi’nin parçası... Dün akşam dananın kuyruğu kopmuş olmalı. Bakalım.
Olağanüstü günlerden geçiyoruz; genç ölümleri, yaralılar, gözaltılar, tutuklamalar... Yüzümüze yüzümüze edilen hakaretler... Yok saymalar, kışkırtmalar... Hamile kadına, 1+1 eve bile düşman bir iktidar zihniyeti... İnsan öldürenlerin serbest, can kurtaranların tutsak olduğu günlerdeyiz.
Ve elbette direniş...
Ne yapsa, ne etse, dikiş tutturamayan, “gündem”i belirleyemeyen bir iktidara karşı; aklın, vicdanın direnişi... Mesele “üç beş ağaç meselesi” değil elbette... Ama, direnişin ilk günlerinde denildiği gibi; “sadece bir odun meselesi” olmadığı da anlaşılıyor.
Neyse, 1990’larda, 2000’lerde değiliz artık... Ama anılarımız taze... Yeter, çekmek zorunda değiliz artık bu teneke seslerini...
Ne diyordu o “aykırı” televizyon sunucusu: Za-ga-la-dııııııık!
Evrensel'i Takip Et