Yerli malı filmler meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Senin de bildiğin üzere bir zamanlar “Yeşilçam” filmlerinde genellikle fakir, yakışıklı “şoför” olan “esas oğlan” ve onun yanı sıra zengin, şımarık “esas kız” rollerini paylaşan “artiz”lerin doksan dakikalık film boyunca sergiledikleri “macera”larını bir taraftan izlerken, diğer yandan da yine aynı minvalde ama bu kez de tam aksine zengin, mirasyedi, fabrikatör “esas oğlan”ın karşısında “esas kız” rolünde çulsuz, çaputsuz, fukara bir ailenin şuh “çamaşırcı” kızının perdelere yansıyan görüntüleriyle haşir neşir olur, daha sonra da zaten başından itibaren filmin nasıl noktalanacağını bildiğimiz halde, yine de ne hikmetse kimimiz heyecandan tırnaklarımızı kemirerek, kimilerimiz sulu sepken gözyaşlarımızla gömülüp çakıldığımız koltuklarımızı perdedeki “son” yazısıyla terk edip evlerimizin yolunu tuttuğumuz o günler hayli gerilerde kaldı.
Beyoğlu’nun görkemli sinema ve tiyatro sahnelerinin yetmişli, seksenli yıllardan itbaren yavaş yavaş kapılarına kilit vurup, aynı zamanda da kimi “yazar-çizer” takımının edebi sohbetler için çoğunlukla mesken tuttukları anlı şanlı “pastaneler” de genellikle “kebapçı” dükkanlarına dönüşünce, hele hele özellikle de şu son yıllarda da neredeyse günün modası haline gelen AVM’lerin de pıtrak misali birbirinin peşinden Cadde-i Kebir’i, İstiklal Caddesi’ni deyim yerideyse “zapturapt” altına almasının yanı sıra, ayrıca yine hayli gerilerde, mazide kalan ama bu kubbede hiç de “hoş seda” bırakmayan ve ne yazık ki bizatihi “devlet baba”mızın eliyle organize edilip, ustalıkla tezgahlanan 1955’teki “6/7 Eylül Olayları” sonucunda ülkeyi ister istemez terk eden “azınlık”ların daha da fazla azalmasıyla, zaten ta o zamandan beri nispeten de olsa giderek “kimya”sı bozulan Beyoğlu’nun, gavurca adıyla Pera’nın hali, ahvali şimdi ortada!
Eskiden, yani İstanbul’un nüfusunun henüz bir milyon civarında olduğu bin dokuz yüz ellili yılların başlarında; kostüm kumaş ekselans kıyafetler eşliğinde Pera’nın yolunu tutan “mösyö”lerle, keza başlarındaki tüllü, fırfırlı rengarenk şapkalarıyla alışverişe çıkan, çoğunluğu da Rum, Ermeni, Musevi “madam”lar ve “levanten” tayfasının yerinde gari nerdeyse yeller eserken, tam da şu günlerde Beyoğlu ve onun uzantısı olan Taksim’in manzarası, sanki ülkenin bir bakıma kırık, çatlak aynası!
Nitekim vakti zamanında “Vatandaş Türkçe konuş!” dayatmasıyla, hepsinin de kafa kağıtlarında T.C. vatandaşı olduklarına dair kapı gibi mühür, keza “yetkili merci”lerce onaylı tren katarı gibi uzayıp giden kocaman imzalar olduğu halde, yine de kendi ana dillerinde mesela Rumca, Ermenice, İspanyolca fan fin fon etmeleri sanki suçmuşçasına; vapurda, tramvayda veya çarşı pazarda illa da Türkçe konuşmaya zorlanan “azınlık”ları, yani bu ülkenin “sözde vatandaş”larını çeşitli yollarla bizar ederek, bir punduna getirip direkt ya da dolaylı yollarla yaban diyarlara ördek misali kışkışlayıp, daha daha sonraları da bu “tek dil” hegemonyasıyla, bu kez de gele gele nihayet Kürtçe diye bir dilin konuşulması bir yana, “resmen” inkarına varan çağ dışı yaptırımlarla, ülkenin her köşesi hesapça sadece ve sadece “gül”den mülhem “gülistan”lığa dönüştürülmek istendi ama nafile!
Nafile, çünkü azınlıkları dehleyip, Kürtleri susturup, Alevileri görmezlikten gelen İttihatçı, “tekçi” zihniyet kalıntılarını güya silmeye çalışıp, bunun yerine hesapça “haktan ve adaletten” yana davranacaklarına dair on yıldan beri “yemin billah”la sürdürdükleri “iktidar” dönemlerinin, bunca zamanın ardından nihayet gelip dayandığı ufuk çizgisi, günümüzün başbakanı, başımızın başının ifadesiyle “bizler ve onlar” noktasında düğümleniyorsa, üstelik şu sıralar hemen her akşam iftar sofralarında aynı kalıptan çıkmış nutuklarla zırt-pırt ülkenin birlik ve bütünlüğüyle, keza kardeşliğinden dem vurulduğu halde memlektin gidişatı tıpkı bir zamanların “yerli malı” Yeşilçam çıkışlı filmlerdeki “yapay senaryolar”ı hatırlatıyorsa, demek ki bu “cennet vatan”da zamanı boşa harcamışız, harcıyoruz Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30