27 Temmuz 2013

Gün mü kurtarılıyor, politika mı değişiyor

PYD güçlerinin Türkiye ile sınır kasabası Resulayn’ı ele geçirmesi ve kente kendi bayrağını dikmesi, Türkiye’deki şovenist ve “kırımızı çizgici” takımının “O bayrak!” tartışmasını yeniden öne çıkarmasının vesilesi oldu. Ancak AKP Hükümeti bir yandan Suriye politikasının iler tutar yanının kalmaması öte yandan da “dört parçada” Kürtlerin ortak politikalar etrafında birleşerek Ortadoğu’da yeni bir güç oluşturmak için attıkları adımlarla, geleneksel “hayt huytçu” tutumunu sürdüremedi. Tersine bu sefer PYD Eş Başkanı Salih Müslim’i Türkiye’ye davet etti.
Başbakan Erdoğan, Müslim’in ziyaretini “Uyarmak için çağırdık!” diye açıkladı. AKP yandaşları ve malum sermaye basını haberi böyle, “Salih Müslim üç konuda uyarıldı!” diye verdi. Resulayn’daki PYD bayrağının yerine Yüksek Kürt Konseyinin bayrağının asılmasını da bu çevreler, “Uyarının işe yaradığına” bağladılar.
Bu tartışmalar daha da sürecek.
Ancak şu birbiriye çelişik iki gerçek dikkate alınmadan bu gelişmeleri anlamlandırmak da oldukça zordur.
Şöyle ki;
1- AKP’nin Suriye politikası sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Ancak, AKP Hükümeti bu politikadan öyle kolay dönemeyecek durumdadır. Çünkü sorun sadece Suriye politikası değildir. Bir bütün olarak Ortadoğu’nun “bölgesel gücü” olma iddiası ile Yeni Osmanlıcılık ideali ile cilalanan politikadan vazgeçilmesi gerekmektedir. Özellikle Mısır darbesinin (*) arkasından ABD iş birlikçisi güçlerin yenden mevzilenmesinden sonra artık Türkiye’nin eski çizgisiyle Ortadoğu ülkeleri ile bırakalım onları “vasallar” olarak himayesine alması, onlarla diplomatik ilişkilerini sağlıklı biçimde sürdürebilir olmaktan çıkmıştır. Bu durum şimdi fiiliyatta “kırımızı çizgilerin” bir bir ortadan kalkması ama söylemde, resmiyette eski çizgisinde ısrar etmeye devam olarak sürmektedir.
2- AKP Hükümeti’nin bölgedeki Kürt politikasında da durum böyledir. Dün Kürtlerle ilişkide “kırmızı çizgi” olan politikalar adım adım ortadan kalkmaktadır ama AKP Hükümeti resmiyette Kürtlerin başlıca taleplerini ve kendi kaderlerini tayin hakkını tanımamakta ısrar etmektedir. Barış ve müzakere sürecinde Öcalan baş aktördür ve terörist başıdır, PKK bu süreçte en önemli unsurdur ama Öcalan hâlâ cezaevindedir, PKK ise resmiyette hâlâ terörist örgüttür. Hükümet teröristlerle görüşmez ama hükümetin belirlediği devletin üst düzey görevlileri görüşmekte, mesajlar getirilip götürülmektedir. Dahası Öcalan’ın mesajları Hükümetin izini ve isteği ile meydanlarda okunmakta ama “Öcalan basınla görüşmek istiyor” dendiğinde “Olmaz, o terör suçundan müebbet hapse mahkum” denmektedir! Dahası hükümet sorunun çözümünün önemi ve atılacak adımlar konusunda yüksek perdeden konuşmaktadır ama Kürtlerin “statü talebi” yok sayılarak “rüşvet” ve “promosyon” sayılacak ödünlerle Kürt sorununun çözüleceği havası egemen olmaya devam etmektedir.
Salih Müslim’in ziyareti işte böyle, AKP Hükümetinin hem Suriye hem de Kürt sorununun çözümüne dair politikalarında derin çelişkilerin su yüzüne çıktığı bir süreçte gerçekleşmiştir.
Bu yüzden de Salih Müslim’in ziyaretinden, Türkiye’nin artık Suriye Kürtlerinin kendi kaderlerini tayin hakkına ses çıkarmayacağı, ya da Suriye krizine müdahale etmekten geri duracağı anlaşılmamalıdır. Çünkü Hükümet de bilmektedir ki, Suriye’de gerçek bir geri adım atarsa Erdoğan-Davutoğlu çizgisinin iflas ettiği açıkça ilan edilmiş olacaktır. Ki, AKP Hükümeti, böyle Gezi Parkı eylemlerinin açtığı ciddi yaraya bir de dış politikasında Suriye ve Ortadoğu politikasının iflas ettiğini ilan etme yarasını ekleyemez.
Bu yüzden de olup bitenden AKP Hükümetinin Ortadoğu ve Suriye politikasında makul bir çizgiye dönmesini değil ama bir “Nefes almak”, “Günü kurtarmak” ve “Bir manevra için dolaylı adımlar atmak” olarak görmek gerekir. AKP Hükümeti, politika değiştiriyor demek için henüz erkendir.
Gerçek bir politika yenilemesi için işaret olacak adımlar atılmadığı sürece elbette.

(*) Cumartesi sabaha karşı Mısır ordusunun Müslüman Kardeşlerin haftalardır süren gösterisine gerçek mermilerle ateş açması sonucu yüzü aşkın (70-120 kişi) kişi hayatını kaybederken binlerce kişinin yaralanmasından sonra, şimdi Mısır darbesiyle oluşan yeni saflaşma da, kendi içinde ve bölgede yeniden yeniden saflaşmalara yön verecek görünmektedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et