Rojava, Kürt Konferansı ve Türkiye
PYD Lideri Salih Müslim, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun daveti üzerine geldiği Türkiye’de görüşmeler yaptı. Aynı günlerde yılladır tartışma konusu olan Kürt Ulusal Konferansı’nın ağustos ayı içerisinde yapılması kararı verildi. Açıktır ki her iki gelişme, Kürtlerin Bölge’de artan gücünün ve öneminin sonuçları.
Peki, Türkiye bu gelişmelerin neresinde duruyor? Ya da tersinden sorarsak, bu gelişmeler Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımına nasıl yansıyor?
AKP’nin Suriye’ye müdahale girişimlerinin en önemli nedenlerinden birinin Rojava’da Kürtlerin statü sahibi olmasını engellemek ve ötesinde Suriye üzerinden PKK’yi kuşatacak bir cephe açmak olduğunu herkes biliyor. Ve dolayısıyla bu politikadaki başarısızlık, AKP’nin Öcalan’la görüşmelere başlamasının en önemli nedenlerinden birini oluşturuyor. Ancak başlayan görüşmeler, AKP’nin Kürtlerin taleplerini kabul ettiğini de göstermiyor. Salih Müslim’i Türkiye’ye davet eden Davutoğlu, daha bir hafta önce “PYD bir köye bile hâkim olsa bunu risk unsuru olarak görürüz” diyordu. Müslim de kendisiyle yapılan bütün röportajlarda, AKP’nin Öcalan’la görüşürken kendilerine karşı bu düşmanca tavrı sürdürmesine anlam veremediğini söylüyordu.
Görüşme sürecindeki gelişmeleri ilk ağızdan aktaran yazılarıyla tanıdığımız Eyüp Can, Öcalan’ın Kandil’e gönderdiği mektupta Müslim’e ‘tek başına hareket etme’ uyarısını yaptığını yazdı. (Radikal, 27 Temmuz) Bu ‘uyarı’dan çıkarılacak ilk sonuç, Rojava’daki durum ile görüşme sürecinin iç içe geçtiğidir. AKP, Rojava’da Kürtlerin özerklik ya da başka bir siyasi statü yönünde adım atmasının, ülkedeki çözüm sürecinde bugünkü oyalayıcı tutumunu sürdürülemez hale getireceği kaygısını taşımaktadır. Başka bir deyişle Rojava’daki statü, AKP’nin burada kimi demokratik kırıntılarla statüsüz çözüm arayışını boşa çıkaracaktır. Öte taraftan Rojava Kürtleri de kendilerini hedef haline getirecek ve bugünkü pozisyonlarını zora sokacak adımlar atmamaya özen göstermektedir. Müslim’in ısrarla özerklik ilanının gündemde olmadığını söylemesinin nedeni de budur. Sadece Türkiye değil, ABD Dışişleri de geçtiğimiz günlerde Rojava’da Kürtlerin özerklik ilan edeceği haberlerinin kaygı verici olduğu açıklamasını yapmıştı.
Türkiye’nin Rojava’ya yaklaşımı konusunda Müslim, “Benim burada olmam en büyük değişiklik” dese de, bu değişikliğin Türkiye’nin Kürtlerin statüsünü kabul ettiği anlamına gelmediğini söylemek gerekiyor. Demek ki Müslim’in ziyareti, görüşme sürecinin yarattığı dengelere bağlı olarak ve bu süreci baltalayacak bir gelişmenin önüne geçmek üzere yapıldı diyebiliriz.
Ya Kürt Ulusal Konferansı?
Bugün bu konferansın toplanabilir olmasının en önemli nedeni, Öcalan’la başlayan ‘çözüm süreci’dir. Hatırlanırsa Oslo Süreci sürerken Barzani, konferansın 2011 sonbaharında toplanacağını ilan etmiş ancak 2011 yazında PKK ile devlet arasındaki çatışmaların yeniden başlamasıyla konferans rafa kaldırılmıştı. Yani Federal Kürdistan’ın Türkiye (ve ABD) ile ilişkileri, Türkiye’ye rağmen bir Kürt Ulusal Konferansı’nın yapılması olanaklarını önemli oranda ortadan kaldırıyor. Fakat bu durum, sadece bu konferansın toplanmasının başlı başına Kürtler için çok önemli bir tarihi adım olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu konferansın toplanması, Kürtlerin Bölge’de artık göz ardı edilemeyecek bir güç haline geldiğinin ilanı olacaktır. Ancak belirttiğimiz gibi Türkiye (ve tabii ABD’nin) oluru ve gözetiminde yapılacak bir konferansta, söz konusu güçlerin çıkacak sonuçlar üzerinde de belli bir etkisi olacağı tahmin edilmez değildir. Zaten konferansın Kürtler arasında önemli ihtilafların/sorunların (özellikle en önemli iki güç PKK ve Barzani arasında) devam ettiği koşullarda yapıldığını da göz ardı etmemek gerekiyor.
Sonuç olarak Rojava’daki ve ulusal konferansla ilgili gelişmeler, AKP’yi yeni adımlar atmaya zorlamaktadır. Ancak AKP, Kürtlerle görüşürken bile bütün inisiyatif elindeymiş gibi üst perdeden konuşmakta; gelişmelerin kendi politikalarını boşa düşürecek bir mecraya akmasını engellemenin peşinde koşmaktadır. Oysa toplumsal mücadelelerin diyalektiği, AKP’nin gelişmelere bağlı olarak daha gerilerden yeni barikatlar kurmaya çalıştıkça, giderek Kürtlerin mücadele ve taleplerinin önünde durma olanaklarını da tüketmesine yol açmaktadır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ölümünden 142 yıl sonra Marksizm hâlâ güncel

Limon zarar edince mandalina ekildi; onda da kriz kapıda

Rüyanız hayrolsun veya bir Yeniköylünün hatıra defteri

Evrensel'i Takip Et