Sayılamayanlar
Sağlığı nicedir Sağlık Bakanlığı değil de Maliye yönetiyor. Ancak bunu Ak Partili yıllarla sınırlarsak eksik tanımlamış oluruz. Maliyecilerin yönettiğinin güncel kanıtı Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamındaki tedavi kapsayıcılığının onlar tarafından kaleme alınmasıdır.
Basitçe anlatacak olursak hangi ilacın SGK tarafından ödeneceğinden tutun da hangi ameliyatların kapsam dahilinde olacağına sağlıkçılar değil de paranın musluğunu tutanlar karar veriyor.
En basitinden bir tansiyon ilacını ele aldığımızda hangi hekimlerin o ilacı reçete edebileceğine Sağlık Bakanlığı değil de SGK yani SGK ekonomistleri karar veriyor. Öyle ki, bir bakıyorsunuz tansiyon düşürücü ilaçlardan bir grubu önce pratisyen hekim ve asistanların reçete etmesini yasaklıyorlar sonrasında sıra diğer uzmanlara geliyor.
Zaman geçiyor bir de bakıyorsunuz kolesterol düşürücü ilaçların reçete edilmesi için ilaç raporu alma zorunluluğu getirilmiş; yetmemiş dahiliye ve kardiyoloji dışındaki hekimlere yasaklanmış, az gelmiş olmalı ki nihayetinde dahiliye uzmanlarınca belli dozlar dışında reçete edilmesi engellenmiş ve hekimliği kardiyologlarla sınırlamışlar. Anlaşılacağı üzere mesele tıbbi değil parasaldır. Yoksa mesele yüksek dozlarda ilacın olası yan etkilerinin artması olsaydı meseleye dahiliyecilerin daha hakim olacakları bellidir. Bu uygulama ile SGK reçete yazımında hekime ulaşımı sınırlayarak “daha az suç isleme” tercihine ne yazık ki ayrımcılığı da eklemiştir. Neden mi ayrımcılık; soru basit: Kardiyoloji uzmanları nerelerde yoktur?
Devletin resmi söyleminde eskiden buna mahrumiyet bölgeleri denirdi. Nedir mahrumiyet? Daha az çocuğun aşı ile hastalıklardan korunması, daha fazla çocuğun anne karnında ölmesi, ergenleşince daha azının okuyabilmesi daha çoğunun çocuk işçi kılınması, daha fazla sigortasız işçi kılınma, daha fazla iş cinayetine kurban edilme değil midir?
Bakın meslek hastalıkları siciline bu ülkenin, meseleyi anlarsınız. ‘Yalana da dolana da’ yani iş cinayetlerinin istatistiklere alınıp alınmayacağına da yine paranın başını tutanların karar verdiğini göreceksiniz.
Misal kot taşlama işçileri ile diş teknisyenlerinden yüzlercesi yakın zamanda iş cinayetlerinde kurban edildiler, ama meslek hastalıkları istatistiklerinde adları bile geçmiyor. İktidarın efendileri onları yok sayıyor sigortasız çalıştırıldıkları için.
Sigortasız çalıştırmayı önlemeyen devlet yetmiyor neyin meslek hastalığı olup olmadığı kararını da maliyecilere verdiriyor. “Sigortasızsa çalışmamıştır, çalışmamışsa meslek hastalığı olmaz”. Bu nasıl vicdandır?
Sorunun temelleri çok eski yıllara dayanıyor aslında. Bilindiği üzere bir anlamda gasbedilen SSK hastaneleri köklü kurumlardı. Birçok eski SSK hastanesi aynı zamanda uzman yetiştirirdi ülkeye. Ama bir uzmanlık dalı hariç: “ Meslek hastalıkları Uzmanı”.O nasıl işçi hastaneleriydi ki işçisine yabancılaştırılmıştı? Siz hiç işçilerin alın teri ile kurulan o eski SSK hastanelerinde meslek hastalıkları kliniği ve laboratuvarına rastladınız mı geçmişte? Cevabını bilmeyen yok: “Hayır”. Ya bu yönde bir talebi geçmişte işçi sendikalarından gördük mü? Cevap ne yazık ki yine Hayır...
Hal böyle olunca dünyada en fazla is cinayeti yaşanan ülkelerin basında gelen bu coğrafyada meslek hastalıkları yokmuş gibi tutuluyor istatistikler. Ve an geliyor mahkemede şaşıyor bir işçi sendikası. “Onlar sağlıkçı değil, ne iş olsa yapıyor onlar” Taşeron Sağlık isçilerinin hak arama mücadelesinde Dev-Sağlık İş aleyhinde görüş bildiren o sendikayı sanırım hatırladınız?
Sağlıcakla kalın.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et