01 Ağustos 2013 11:52

Toplusözleşmeye giderken-1

Toplusözleşmeye giderken-1

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çalışma Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında sendika üyesi olabilen 1 milyon 357 bin 326 devlet memurunun 650 bin 770 bini (yüzde 48) sendika üyesiydi. Aradan geçen 11 yılda sendikalaşabilir devlet memuru sayısı 2 milyon 134 bin 638’e, sendikalı memur sayısı ise 1 milyon 468 bin 21’e (yüzde 68.77) ulaştı. Aynı dönemde işçi sendikaları ciddi bir erime yaşarken, memur sendikalarının üye sayısında belirgin bir artış görüldü. Ancak bu sayısal artışın, ne memur sendikalarının gücü ve etkisi üzerinde, ne de toplusözleşme görüşmelerinde kamu emekçilerinin elini güçlendiren derecede somut ve ilerletici bir etkisi görüldüğünü söylemek mümkün değil. 

Hükümetle memur sendikaları arasında 2014-2015 yıllarını kapsayacak olan toplusözleşme görüşmeleri başlıyor. 2001 yılında çıkarılan 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile kamu emekçilerinin örgütlenme hakkı, toplu pazarlık süreci, toplu pazarlığın içeriği ve sendikaların faaliyetleri son derece katı ve yasakçı bir zihniyetle düzenlenmişti. Geçtiğimiz yıl yapılan son değişikliklerle dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir “toplusözleşme” düzeni getirildi.  

4688 sayılı Yasa’da yapılan değişikliklerle sadece adı “toplusözleşme” olan, grev hakkını içermeyen, hatta Yüksek Hakem Kurulu uygulamasıyla grev hakkını açıkça yasaklayan bir yapı oluşturuldu.

Hükümet, 4688 sayılı Yasa’da yapılan değişikliklerde bütün aşamalarını kendisinin belirlediği ve toplusözleşme sürecini başından sonuna kendisine yakın konfederasyon ile yürüterek, kendisi için oluşacak muhtemel riskleri tamamen ortadan kaldırdı. Yüksek Hakem Kurulunun üyelerinin çoğunu Bakanlar Kurulu seçtiği için, bugüne kadar olduğu gibi yasal prosedüre uyulduğunda, hükümetin hesaplarının dışında bir sonucun ortaya çıkma ihtimali hemen hemen hiç yok. Hükümet ve Memur-Sen arasında bilinen anlamıyla asla toplusözleşme sayılmayacak ucube bir mekanizmanın yaratılmış olması, hükümetin TİS sürecini gayri ciddi bir şekilde, kamu emekçileri ile resmen alay eder gibi yürütmesini beraberinde getiriyor. Hükümetin söz konusu gayri ciddi tutumunun arkasında yatan temel neden, kamu emekçileri içinde yüzde 68 gibi yüksek bir örgütlülük oranı olmasına rağmen, büyük bölümünün farklı sendikal çizgilerde olan üç konfederasyona bağlı sendikalarda örgütlü olması ve bu sendikaların bugüne kadar en azından temel konularda ortak hareket etmekten kaçınmaları. 

Geçtiğimiz yıllar içinde sendikalı “memur” sayısı artmasına rağmen, bu artışın nasıl gerçekleştiği ve kamuda örgütlü sendikaların benimsediği, özellikle hükümetle içli dışlı ilişkileri nedeniyle son 12 yılda 15 kat büyüyen Memur-Sen’in sendikacılık anlayışının toplusözleşme mekanizması üzerindeki olumsuz etkisi elbette yadsınamaz. Ancak bu durum, kamuda örgütlü diğer sendikaların yaşanan olumsuzluklar karşısında ortak tutum almaması ile ortaya çıkan sorumluluklarını da ortadan kaldırmıyor. Hükümet, memur konfederasyonların, geçtiğimiz yıllarda en temel konularda bile bir araya gelmediklerini, ortak hareket etme becerisi gösteremediklerini gördüğünden, toplusözleşme sürecini önceden planladığı gibi rahatlıkla yönetiyor. Hükümet o kadar rahat ki, geçtiğimiz yıllarda üzerinde uzlaşılan konuların çok büyük bir bölümü ile ilgili gerekli yasal düzenlemeleri bile yapma ihtiyacı duymuyor.

Üye sayısı ve örgütlenme oranı açısından büyüyen, ancak sendikal hareket içindeki gücü ve etkisi açısından gittikçe zayıflayan memur sendikaları, Türkiye’de sendikal hareketin en önemli sorunlarından birisi olan “toplusözleşmeye endeksli sendikacılık” anlayışının içine hapsolmamak için hangi adımların, nasıl atılması gerektiği konusuna haftaya değinelim.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa