Bıktık bu 'istihbarat aldık' yalanından!
Ülkemizde uzunca bir zamandan beri, “İstihbarat aldık” bahanesi hükümetlerin, emniyetin her tür baskı, yasaklama ve özgürlükleri sınırlamak için yaptığı girişimlerin baş bahanesidir.
Buna son yıllarda sıkça tanıklık ettik. Hükümetler halkın isteklerinden, protestolarından sıkıştığında hep, “İstihbarat aldık, provokasyon olacak onun için mitinginizi, bir ay erteledik”, “İstihbarat aldık o alanda provokasyon yapılacak, o zaman mitingi başka alanda yapın!” gibi bahaneleri öne çıkardı. Taksim’in 1 Mayıs gösterilerine yasaklanmasının en önemli dayanağı bu yalan olmuştur.
Şimdi de tribünleri, üniversiteleri ve okulları zapturapt altına almak, polisiye önemleri artırmak için Hükümet, “Gezi Parkı eylemlerinin benzeri protestoları yaygınlaştırmak için hazırlıklar yapıldığı istihbaratını aldık!” iddiasını gündeme getirmiştir.
Basın ve politika dünyamızda da “İstihbarat aldık!” dendiğinde akan sular durmaktadır zaten. Çünkü “İstihbarat aldık” diyene “Neymiş kanıtın?” denememekte, denirse bile, kanıt olarak “istihbarat örgütlerinin raporları” gösterilmektedir!
Bu yüzden de hükümet ve emniyet hangi lanetli önemli almak istiyorsa ona meşruiyet sağlayacak bir “istihbarat” uydurmaktadır!
Bu sefer Hükümet sadece bir eylemi önlemek için “istihbarat aldık” demeyi aşarak, üniversiteyi, liseli öğrencileri, tribünleri denetim altına almayı, halkın hükümeti protesto etmesini, kendi görüşlerini açıklamasını önleyecek önlemler getirmeyi amaçlayarak, “istihbarat aldık”a sığınıyor.
Kuşkusuz Hükümetin bu “istihbarat yalanı”na toplumumuzun büyük bir bölümü inanmayacaktır; alınan önemlere de tepki gösterecektir. Ancak Hükümetin “istihbaratının doğruluğunu göstermek” ve “aldıkları önemlerin gerekliliğine halkı ikna etmek” için de bu tartışmayı açtığı anlaşılıyor. Burada da hedefin Gezi Parkı eylemlerinin harekete geçirdiği öğrenci kesimlerinin ÖTK’ler, kollar ve kulüpler etrafındaki öğrenci örgütlenmelerini bölmek, etkisizleştirmek olduğunu söylemek bir abartı olmaz. Dahası bu durumda, emniyet güçlerinin kimi siyasi çevrelerin zaaflarından da yararlanarak üniversitelerde, geniş öğrenci kesimlerini bölecek eylemleri teşvik ederek, öğrenci eylemlerini toplum ve geniş öğrenci kitlesinin gözünde meşru olmayan bir çizgiye itmeyi amaçlaması şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü gençlik mücadelesini bölmek, çeşitli gençlik kesimlerini birbiriyle çatıştırarak sonuç almak son 50 yılın en önemli devlet refleksidir ve bugüne kadar da pek çok kez kullanılmıştır.
AKP Hükümeti de şimdi gençlik yığınlarının, yakın geçmişte görülmedik biçimde, kendi talepleri ve özgürlüklerini savunmada birleşmiş olması karşısında, kimi çevrelerin “Kahrolsun AKP”ye indirgenmiş bir çizgide harekete geçmesini kışkırtarak, gençliğin bölünüp etkisizleştirilmesini amaçlayacaktır. Bunu bilmek için “istihbarat almaya” da gerek yoktur. Tersine biraz gençliğin mücadele tarihini ve egemenlerin bu mücadeleye müdahalesini, biraz da AKP’nin ne kadar sıkıştığını bilmek yeter.
Çünkü böylece AKP Hükümeti ve emniyet güçleri, gençlik mücadelesini halk ve geniş gençlik yığınlarının gözünde meşru görülmeyecek bir çizgiye itmeyi hesaplayacaktır.
Gençliğimiz, bu sefer bu oyuna gelmemelidir. Mücadelenin içinden geçtiği sürecin hassasiyetlerini de dikkate alarak gençliğimiz; provokasyona gelmeyen, en geniş gençlik yığınlarının ÖTK’ler, kollar, kulüpler etrafında örgütlenerek, bu mevzileri gençliğe karşı kullanan güçlerden arındırarak, Demokratik Üniversite ve Demokratik Türkiye mücadelesinin bir dinamiği olarak hareket eden bir mücadele çizgisi tutmak durumundadır.
Artık hükümetlerin, emniyetin bıkkınlık veren bu “istihbarat aldık” teranesini de çöpe atmak gerekmektedir. Bu da ancak böyle bir meşruiyet çizgisi gözden kaçırılmazsa yapılabilir.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et