4 Ağustos 2013

Rojava bu plana sığmaz

 

El Nusra cephesine bağlı şeriatçı güçlerin, bir süreden beri Rojava’daki Kürt kent ve köylerine yönelik saldırıları, sivillerin çocuk kadın demeden katledilmesine dönüşmüş bulunuyor.
Türkiye’de basın sadece Resulayn’da PYD güçleri ve el Nusra arasında şiddetlenen çatışmalarından Türkiye’ye “düşen mermiler”le sınırlı bir habercilik yapıyor.
Basında yazılanlar sınırdan bakınca herkesin gördüğüdür. Oysa gelişmeler çok daha vahimdir ve şeriatçı güçler, acımasızca ve ellerindeki en öldürücü silahlarla Rojava’ya saldırmaktadır.
Gelişmelerin ayrıntılarını gazetemizden izliyoruz.
Peki, Türkiye bu gelişmelerin neresindedir?
Türkiye son haftalarda, ABD ve batılı ülkelerin baskısıyla da olsa, el Nusra cephesine bağlı şeriatçı örgütlerin bölge için bir “tehdit” olduğunu söylemeye başladı. Dahası Türkiye, son haftalarda Suriye Kürdistanı yönetimiyle ilişkilerini “normalleştirmeye” yönelerek PYD lideri Salih Müslim’i Türkiye’ye davet etti. İki taraftan yapılan açıklamalar, “Görüştük, anlaştık!” biçimindeydi.  
Ancak, Suriye Kürdistanından gelen haberler yukarıda da belirtildiği gibi pek öyle değil. Bölge halkı ve bölgedeki gelişmeleri izleyen gazeteciler, el Nusra cephesinin şeriatçı örgütlerinin Türkiye sınırından “serbestçe” girip çıkmaya, insani ve askeri-lojistik türden her çeşit yardımı almaya devam ettikleri doğrultusunda. Ama öte yandan Türkiye, Rojava’ya yönelik olan en insani ihtiyaçlar da dahil “ambargoyu” sürdürdüğü de biliniyor.
Bütün bunların da ötesinde el Nusra güçlerinin son günlerde Kürt köylerine yönelik saldırılarını artırmalarının arkasında da Türkiye’nin desteğinin olduğu ifade ediliyor.
Her zaman olduğu gibi Türkiye şeriatçı güçlere askeri eğitim ve destek verdiğini reddediyor, bu yardımın sadece “insani yardım olduğunu”(*) söylese de buna kimse inanmıyor. Çünkü böylece PYD’nin Rojava’da otoritesi kırılarak zayıflatılması ve Suriye muhalefetine katarak, Esad rejimine karşı savaşmaya zorlandığı; Esad güçleri karşısında bozguna uğraması artık kaçınılmaz görünen muhalefetin yeniden toparlanması, Kürtlerin muhalefete yeni kan olarak sokulmak istediği anlaşılıyor.
Doğrusu, PYD Lideri Salih Müslim’e dayatılan başlıca “üç koşul”dan birinin “muhalefete katılarak Esad’a karşı savaşta yer alması” olduğu dikkate alındığında, bu yorumların hiç de boş olmadığı anlaşılıyor. Dahası el Nusra’ya bağlı güçlerin de böyle zapturapt altına alınırken Kürt güçlerinin de el Nusra tehdidiyle istenen hatta tutulmasının bu girişimlerin mantığında yer aldığı anlaşılıyor.
Son günlerde Türkiye’nin Salih Müslim’i davet etmesi (Bugünlerde Salih Müslim’in yeniden Türkiye’ye geleceği belirtiliyor) Suriye Ulusal Konseyi ile görüşmelerin sıkılaştırması, muhalefet içinde Kürt güçlerinin muhalefete katılmasını istemeyen Arap milliyetçisi odakların ikna edilmesi gayretlerine bağlanıyor.
Toplam açısından bakıldığında, Türkiye’nin (batılı emperyalistlerin de) Suriye krizine yönelik girişimlerinin merkezinde; Suriye’de ve uluslararası planda güç ve itibar yitiren, dahası kendi içinde çatışmalara girerek çözülen Suriye muhalefetini toparlamak olduğunu söylemek sadece çıplak gerçeği söylemek olur. Türkiye’nin PYD ve Suriye Kürtlerine verdiği öğütlerin (dayatmaların) Kürtlerin muhalefete katılıp ona güç verirken kendilerini de muhalefetin denetimine sokması, dolayısıyla Kürtlerin Rojava’da özerklik ve benzeri girişimleri önlemek, PYD’yi de giderek etkisizleştirerek; Suriye muhalefetinin uysal bir bileşenine dönüştürmek olduğunu söylemek bir abartı olmaz.
Peki Suriye Kürtleri ve PYD böyle bir plana sığar mı?
Buna “evet” demek için çok neden yok. Çünkü PYD’de de PKK gibi son 30 yılda politik bakımdan olgunlaşmış, öyle şark kurnazlığı üstünden girişilen oyunlara gelmeyecek bir politik birikime sahiptir. Rojava’da son iki yılda Suriye cehennemi içinden sağ salim çıkarak, kendi yönetimlerini oluşturan bir mevzi tutmuş olmaları da onların bu birikimini göstermektedir.
Peki; bu saatten sonra Suriye muhalefeti lehine şer güçlerin yeniden toparlanıp Esad rejimi devirerek, Türkiye ve ABD’nin hayalindeki, batı emperyalizminin Doğu Akdeniz’de üssü olacak bir Suriye’yi kurabilir mi?
Bu da ölü atı kırbaçlayarak ayağa kaldırmak kadar zordur.
 
(*) Suriye’ye “insani yardım” Kızılay ve İHH tarafından yapılıyor. Kızılay hadi neyse de İHH’nin el Nusra cephesiyle ciddi organik ilişkilerinin olmadığını kim iddia edebilir ki?
evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et