Özgürlüklere ve yaşam tarzına derin müdahale
Hükümet artık her vesileyle kendisine karşı bir “darbe” hazırlığı yapıldığını, “Mısır’daki gibi bir komplo” hazırlandığını iddia ederek, polis terörünü yaygınlaştırmaktadır. Öyle ki hükümet, artık her eylemi, her çağrıyı kendine yönelik darbenin bir unsuru olarak görmektedir.
Önceki gün yine Taksim ve çevresi bu gerekçeyle polisin su ve biber gazıyla dolduruldu. Polisin operasyonları sabaha kadar sürdürüldü.
Neymiş; Taksim‘e kimi ulusalcı çevrelerin çağrısıyla bir milyon kişi toplanacakmış, onun için tedbir alınmış!
Oysa bu çağrıya uyup Taksim’e gelenlerin sayısı 200-300’ü geçmemiş, ama polis sanki yüz binler gelecekmiş gibi yığdığı gücü, Taksim ve çevresini terörize etmek için kullandı. Ki, polisin bu bölgedeki operasyonları, bölgede yaşayan ve buradaki eğlence mekanlarına giden insanların yaşam tarzlarına müdahale etmeye de dönüşmüş bulunuyor. Çünkü, özellikle de Gezi Parkı eylemlerinden sonra polis her vesileyle İstiklal Caddesi etrafındaki restoran, bar ve öteki mekanları bu bölgedeki eylemleri aşan bir müdahale ile rahatsız etmektedir. Nitekim önceki gün sigara içenlere bile polisin “Ramazan’da sigara içilmesine karşı” müdahale ettiği de görülmüştür.
Dolayısıyla insanlar, Taksim ve çevresindeki müdahalelerin abartılarak bu çevredeki yaşam tarzını hedef aldığına dair duygular güçlenmektedir. Ki, uygulamalar bu da bunu doğrular mahiyettedir.
Taksim ve çevresine son müdahalede Gezi Dayanışma Platformu’nun çağrı yapmadığı hatta bu çağrıyı yapanlara karşı olduğunu açıkça ilan etmesine karşın, polisin sanki böyle bir çağrı varmış gibi davranması da Taksim ve çevresine yönelik müdahale hevesinin şehvete dönüştüğünün bir ifadesidir.
Hükümetin, ancak “polis devletleri”nde görülecek polisiye önlem girişimleri, sadece Silivri’de yapılmak istenen gösteriye karşı değil, her yeri “Gezi Parkı ve Taksim“ gören bir zihniyet ve uygulamalar olarak biçimlenmektedir. Her konuşmasında Gezi eylemlerini merkeze alan Başbakan, özgürlük ve demokrasi isteyenleri “Hükümeti sandık dışı yöntemlerle düşürmek” isteyen “komplocular” olarak suçlamaya devam etmektedir. Aynı zihniyet spor karşılaşmalarını da aynı kategoriden görmektedir. Nitekim Galatasaray ve Fenerbahçe’nin süper kupa karşılaşması bu zihniyetin yön verdiği önlemler kapsamında Kayseri’ye taşınıp, sanki taraftarlar arasında büyük olaylar çıkacakmış gibi “tedbirler” alınıp yasaklar getirilmektedir.
Muhalif siyasi odaklardan tribünlere kadar geniş bir yelpazede tüm toplum kesimlerini suçlu, Hükümete karşı komplo içinde gibi göstermek, tipik bir polis devleti zihniyeti yaklaşımıdır. Hükümet bu gerekçeyle ülkenin bir polis devleti haline gelmesini adım adım ilerletirken, aynı zamanda bu zihniyeti, polis terörünün yaygınlaşmasına meşruiyet sağlamanın bir dayanağı olarak da kullanmaktadır.
Erdoğan’ın iftarları Ramazan ayı boyunca toplum içinde birlik ve barışın vesilesi yapması beklenirken, AKP Hükümeti tam tersine maçlarda siyasi slogan atılacak diye, komik sayılacak önlemler alarak, birtakım çevrelerin çağrılarını abartılı bir biçimde önemseyip polisiye tedbirler alarak, (Ki Hükümet, mahkemeye gidişi hükümete karşı darbe hazırlığının bir parçası olarak görüyor. Çünkü işine böylesi geliyor) sanık yakınlarının bile duruşmalara girmesini önleyerek baskıyı, yasaklamayı daha ileriye taşımaktadır.
Hükümet bazen kimi siyasi çevrelerin abuk sabuk girişimlerini, bazen en demokratik, meşruiyeti ve hak olduğu tartışılamayacak bir çağrıyı,… her vesileyle halkın yaşam tarzına müdahaleyi derinleştirmek ve özgürlükleri sınırlamak için kullanıyor.
Taksim çevresinde neredeyse günübirlik yürütülen operasyonların, her vesileyle gösteri ve protestolara yönelik alınan polisiye önlemlerin amacı da bu.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et