Önleyici şiddet ve AKP hükümeti
Fotoğraf: Envato
Dünya “önleyici savaş” kavramı ile seksenli yılların sonuna doğru, özellikle de doksanlı yıllarda tanıştı. Kısaca anımsamamızda yarar var. Sermaye sahipleri, kapitalizmin yemişli yıllarda görünür hale gelen yapısal krizini aşabilmek için ‘istikrar’ ve ‘yapısal uyum’ politikalarını uygulamaya karar verdiler. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun Washington Uyumu olarak adlandırdıkları bu program, özellikle çevre kapitalist ülkeleri hedefliyordu. Programın içeriği emek-gücünü satarak yaşamak zorunda olanlar için oldukça ağır, kabul edilemez içerikteydi. Öyle ki, söz konusu özellikteki bir çok ülke hükümeti tarafından bile başlangıçta reddedildi. Ancak kısa bir süre içerisinde zorla da olsa “ikna” edildiler. Ve programın uygulayıcısı oldular.
Söz konusu ‘istikrar’ ve ‘yapısal uyum’ politikalarını yaşama geçirmek için kullanılan araçlardan önemli bir tanesi de savaşlardı. Özellikle Güney Amerika’da, Balkanlar’da, Asya’da, Afrika’da ve Orta Doğu’da birçok savaş yaşandı. Pek çoğu ABD’nin tek başına, bir kısmı tanımlanmış görev alanı dışındaki coğrafyalar için bile rol almaktan çekinmeyen NATO bileşeni ülkelerle, bazen de Irak’ta olduğu gibi adına koalisyon güçleri dedikleri kendinden menkul bileşenlerle ülkelere, halklara, sınıfa saldırdılar. İşgal ettikleri ülkelerde kendi yönetimlerini kurup, Washington Uyumu’nun gereğini tamamlamaya çalıştılar. Bu saldırıların-işgallerin ortak yönü, işgalci ülkeler tarafından, ‘o ülke yönetiminin komşu ülkelere ve/veya kendi halkına zarar vermesini önlemek’ için gerçekleştirilmek zorunda olduğunun ilan ediliyor olmasıdır. Bu tutumun, başlangıçta, söz konusu işgallere dünya kamuoyunda bir meşruiyet sağladığını da söylemeliyiz. Türkiye’nin de hem Irak’ta hem de Libya’da değişik biçimlerle de olsa rol aldığını da belirtmemiz gerekir.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 Asker Darbesi’nin yasa ve kurumlarını büyük bir iştahla kullanan hükümetler Washington Uyumu’nun hayata geçirilmesi için birbirleriyle yarışır haldeler. Bu hedef kapsamında, Türkiye halklarına 30 yılı aşan bir süredir yaşatılanlar karşısında halkın geliştirebildiği, örgütleyebildiği tepkiler son aylara kadar yöresel ve irili ufaklıydı. Ancak, Mayıs 2013 tarihinde, Gezi Direnişi adıyla başlayanı ülke sathına yayıldı. Halk isyanına dönüştü. Bu halk isyanının künyesini, alanlarda ortaya çıkan “Diren Gezi, Diren Lice” sloganının açıklayıcılığına bırakıyorum. Öyle ki, halk isyanın ilk yaptığı da Başbakan Recep Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin ezberinin bozmak oldu. O zamana kadar genellikle 1 Mayıslar ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin eylemleri dışında gülen, tebessüm eden bir yüzle ve sabırla yürüttükleri saldırılarını yaşadıkları korkudan olsa gerek açık bir baskı ve şiddete dönüştürdü. İstanbul, Ankara, Hatay ve İzmir başta olmak üzere birçok kentimizde insanların bir araya gelmesi, toplanması engellenmeye çalışıldı. Direnenlere kolluk kuvvetleri tarafından şiddet uygulandı. Devlet şiddetiyle beş yurttaşımız yaşamını, 12 tanesi gözünü kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Bine yakın yurttaşımız olaylarda gözaltına alındı. Yüze yakını tutuklandı. Ancak çözüm olmadı. Halkı karşı karşıya getirme pervasızlığını bile gösterdiler. O da işlerine yaramadı. Bugünlerde ise gözaltılar ve devlet şiddeti sistemli bir biçimde, programlanmış eylemlerden önce gerçekleştiriliyor. Yıllardır Diyarbakır’da KCK Davası mahkemelerini izlemek, protestolarını dile getirmek için toplanmak isteyen yurttaşlarımıza karşı alınan tutum, dün Silivri’de Ergenekon Davası mahkemesinin karar duruşmasını izlemek isteyen yurttaşlarımıza takınıldı. Yalnızca demokratik bir hak olarak ele alındığında bile, kime uygulanırsa uygulansın, kabul edilemeyecek tutumlar insanı çileden çıkarmaya devam ediyor.
Eylemleri engelleyebilmek için; Önleyici Şiddet, Önleyici Gözaltılar uygulanıyor. Ne öncekiler, ne bunlar ne de bundan sonrakiler başarılı olabilecek. Başbakan Recep Erdoğan da, AKP Hükümeti-Devleti de Gezi’de başlayıp, Lice’dekiyle kucaklaşan halk isyanından korkuyorlar. Korktukça da baskıyı, şiddeti artırıyorlar. Korku gözlerini daha fazla görmez hale getirmeden, akıllarını daha fazla başlarından almadan dünya siyasi tarihine bir göz atmalılar. Bu gidişin sonuyla ilgili birçok örnek var. İnsanlığın yarattığı ve yaşadığı...
- Mola 01 Temmuz 2014 00:34
- Yörsan, Tekel, Yatağan, Sütaş: Alt kimlikler ve üst kimlik 24 Haziran 2014 00:07
- AKP hükümetleri Doğu-Batı farkını artırdı 17 Haziran 2014 00:11
- TÜİK'ten mektup ve Soma cinayetleri 10 Haziran 2014 07:08
- HDP'ye katılım(lar) - 4/4 03 Haziran 2014 00:09
- HDP'ye katılım(lar) - 3/4 27 Mayıs 2014 00:11
- HDP'ye katılım(lar) - 2/4 20 Mayıs 2014 00:39
- HDP'ye katılım(lar) - 1 13 Mayıs 2014 00:09
- 2 Mayıs, vesayet ve despotizm 06 Mayıs 2014 00:09
- Türkiye’de doğumlar TÜİK’in rakamları 29 Nisan 2014 00:00
- Sosyalistler cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl tutum alacak? 22 Nisan 2014 00:35
- Siyaseti nereden kuralım? 15 Nisan 2014 00:11