Adalet hak getire!
Beş yıla yakın bir zamandan beri Silivri’de süren Ergenekon davası dün sonuçlandı.
Yargılanan sanıklar, beraattan ağırlaştırılmış müebbet hapse kadar çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.
Yargılananlar içinde eski genelkurmay başkanından eski üniversite rektörlerine ve akademisyenlere, legal siyasi parti yöneticilerinden milletvekillerine, eski askerler ve jandarma yetkililerinden ve polis müdürlerine… kadar birçok kişi var.
Dahası bu bileşim içinde kamuoyunda, “Bu kişinin böyle bir ‘derin devlet’ davası içinde ne işi var?” denecek kişilerden “Tamam işte nihayet belalarını bulacaklar!” denebilen JİTEM kurucuları, kontrgerilla cinayetleri ile tanınmış… değişik kesimlerden kişiler var.
Bu dava belki Türkiye’de “olağan bir dönemde” sıkıyönetim mahkemeleri gibi hukuk, kanun gibi kavramları bir yana iterek ceza yağdırılan bir dava olarak anılacaktır. Ancak bu dava herhalde daha çok da, sanıkların önceki faaliyetlerinin ne kadar suç olup olmamasından, verilen cezaların ne kadar adil olup olmamasından öte mahkeme sürecinde hukukun, adaletin nasıl ayaklar altına alındığı, kamuoyunda da faili meçhul cinayetlerle ve kontra faaliyetleriyle tanınan kişilerin bile kamuoyu gözünde “mağdur” hale getirilmesiyle anılacaktır.
Daha kişilerin gözaltına alınırken gözaltına alınmalarının bir şova dönüştürülmesi ve sürece Hükümetin siyasi müdahaleleri ile başlanılan soruşturma süreci, kanıtların değiştirilmesinden gizli tanıklara, avukatların savunma haklarının sınırlandırılmasından “polisiye” yöntemlerin mahkemenin her aşamasında devrede olduğu, yaşlı ve ağır hasta sanıkların bile en insani taleplerinin yok sayıldığı bir süreç olarak işlemiştir. Nitekim karar duruşması da bu haksız, hukuksuz yargılama sürecinin “finali” olarak sahneye konmuş, sanık yakınları ve izleyiciler salona alınmadığı gibi, Silivri’ye giden yollar ve çevresinde adeta sıkıyönetim ilan edilmiş, dahası günlerce öncesinde polis, her tür protestoyu terörize eden bir tutumunu da Silivri’ye yönelik güvenlik önlemleri gibi göstermiştir. Bütün bu baskı ve polisiye önlemler de mahkeme heyeti tarafından “Yargıçlara bir örgütün saldırı düzenleyeceği” gibi, ipe sapa gelmez bir gerekçeye bağlanmıştır. Böylece, mahkeme heyetinin, Hükümetin son haftalarda giderek çok dile getirdiği “Hükümete karşı komplo yapılıyor” iddialarını, kendi şahsında “özelleştirmesine” kadar gelinmiştir.
Bu köşede, “Balyoz davası”nda da ifade edildiği gibi, Ergenekon davasında da topluma karşı gerçekten suç işlemiş, darbeciliği meslek edinmiş, JİTEM ve çeşitli kontrgerilla faaliyetleri içinde bulunmuş olanlar bile kamuoyu gözünde “mağdur” hale getirilmiştir.
Evet, Ergenekon davası “siyasi bir dava”dır. Ama bu davayı sürdüren savcılar, mahkemeler, siyasetin isteklerine göre iddianame oluşturup yargılama yaparlarsa, kişiler hangi suçla suçlanırsa suçlansın, ne kadar az ya da çok ceza alırsa alsın, toplum vicdanı tatmin olmaz. Türkiye’nin yakın geçmişi böyle sayısız davalarla doludur.
Ve bu tür davalarda hep olduğu gibi, Ergenekon davasında da “hak, adalet hak getire”dir. Sanıklar ise suçlarının ne ve ne kadar olduğundan bağımsız olarak “mağdur”dur!
Ergenekon davası da Yargıtay ya da öteki yargı aşamaların sonucu ne olursa olsun, şimdiden kamuoyu vicdanını tatmin etmeyen, kamuoyu vicdanında mahkum olmuş davalardan biri olacak görünmektedir.
Hak adalet hak getire,
AKP Hükümetinin siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için kurduğu Özel Yetkili Mahkemeler tarihte yerlerini böyle alacaklardır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et