06 Ağustos 2013 16:25

İran: Nefes alma ihtiyacı

İran: Nefes alma ihtiyacı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye krizinin dolaysız etkilerinden birisi de bölgedeki her ülkenin gerek birbirleriyle gerekse kendi içindeki ilişkileri yeni biçimler almaya zorlaması olmuştur.
İran’daki son seçimlerin sonuçları bunun güncel örneklerinden biridir. Suriye krizinde doğrudan taraf olan ülkelerden biri olan İran, geleneksel ve köklü İran diplomasisinin çatlaklardan sızma ve geniş alanlarda küçük etkiler yaratarak hakim olma biçiminde özetlenebilecek stratejisini uygulamış, böylece en azından emperyalist saldırganlığın sınırlanmasını sağlamıştır. Üstelik bunu, kendi üzerindeki ağır “nükleer silahlanma” bahaneli saldırı altındayken yapmıştır. Ahmedinecad, bu karmaşık yol üzerinde, bazen gerekli olan esnekliğe uygun davranamamış, bunu halk kitlelerinin duygularına tercüman olduğu inancıyla kimi zaman inandırıcı olmaktan uzak bir aşırılığa da götürmüştür.
Ne var ki, özellikle Suriye krizinin çok faktörlü çatışma alanında düz ve tek yönlü bir yol izleme olanağı yoktur. Bunu deneyen bir başkası, T.C. Hükümetidir, ki şimdi paralel bir “esneklik ve çok seçenekli yol” politikasının zayıf belirtilerini, başka etkenler (Kürt sorunu başta olmak üzere) dolayısıyla burada da görmeye başlamış bulunuyoruz.
Batı ile başlıca sorunun “nükleer program” gibi göründüğü ilişkiler düzleminde İran, bir süredir uranyum zenginleştirme programını zaten askıya almıştı. Böylece uzun zaman nükleer görüşmelerde müzakereci olarak rol oynamış olan Ruhani’nin izlenen sürece uygun düşen bir cumhurbaşkanı olduğu söylenebilir.
Ruhani, aynı zamanda yüksek düzey Ayetullah’lar arasında “daha özgürlükçü, yenilikçi, açılım yanlısı” olarak tanımlanan gruba yakın. Böylece ilk elde, Ahmedinecad’ın dayandığı “kemik” ya da “taşlaşmış” olarak tanımlanan grubun seçimlerde mevzi kaybettiğini söylemek mümkün.
Ancak bu yeni durumun bölge ve dünya politikasında yol açabileceği değişikliklerin hemen “Batı yanlısı ve yumuşama yanlısı” olacağını ileri sürmek tamamen yanlıştır.
Özellikle Türkiye’nin beklentisi, İran’ın Suriye konusundaki “engelleyici” tutumundan vazgeçebileceği olabilir. Örneğin Hizbullah’ın Esad güçleri yanında savaşa girmesinin bütün dengeleri nasıl değiştirdiği ve sonuçta Türkiye’nin kısa zamanda zafer beklentilerini nasıl yıktığı düşünülürse, başta Davutoğlu olmak üzere, Ruhani’nin bu yönde bir adım atmaya vesile olacağını ummasından daha doğal bir şey olamaz. Aynı açıdan, Amerika’nın Ruhani’yle birlikte “daha üst düzeyde ilişkiler” için beklenti içine girdiği de açıklanmışken, Ortadoğu’da yeni ve Batı’nın çıkarlarına uygun bir zincir kurma hesaplarının canlandığı görülüyor.
Ne var ki, İran’da uluslararası politikalar kişilerin özelliklerine göre değişmeyecek ölçüde köklü ilkelere bağlanmıştır. Ruhani, iç politikada da, uluslararası ilişkilerde de Türkiye’nin ya da Amerika’nın beklentilerine cevap verecek değişikliklerin başlangıç noktası olamaz. O, ancak zaten başlamış olan bir sürecin gereklerini yüklenecek bir aktördür.
İran’ın toplumsal hayatında özgürleşme, demokratikleşme vs. gibi değişikliklerin olması ise, daha Ahmedinecad zamanında başlayan bir sürecin tamamlanması olabilir ancak. Ruhani’nin kişisel politikası değil.
Her iki yönden, İran ağır ambargo koşullarına bağlı olarak yaşadığı ekonomik sıkıntıyı dünya ve bölge çapında ilişkilerde bir takım reformlar yaparak aşabileceğinin farkındadır.
Ruhani, böyle bir zorunluluklar ortamının aktörü olarak göreve gelmiştir. Kuşkusuz, halk yığınlarının özellikle ekonomik şartlar dolayısıyla tercihini “değişim” temasını kullanan adaylar tarafında kullanması da,  yaklaşık iki yıldır hazırlandığı izlenimi veren bir “nefes alma” programının uygulanmasına onay olarak görülmelidir.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa