8 Ağustos 2013
Vesayet ticareti!
DİĞER YAZILARI
Hızlı değişim-acil ihtiyaç
27 Şubat 2025
Aldanmaya bahane arayanlar!
20 Şubat 2025
‘Musibet’ten öğrenmek!
6 Şubat 2025
Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz?
30 Ocak 2025
Erol kardeşe
26 Ocak 2025
Burjuva devletleri halklar için mi savaşıyorlar?
16 Ocak 2025
2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı?
3 Ocak 2025
2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı?
3 Ocak 2025
Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı
26 Aralık 2024
Bir vesayet tellallığıdır gidiyor. Varsa yoksa vesayet! Tek yanlı, sadece asker süngüsüne kurulmuş. JİTEM'i, özel kuvvetleri, kontrayı gizleyen, askeri-sivil bürokratik mengeneyi aklamaya ayarlı. Baştan ayağa silahla techiz edilmiş; sivil ve silahlı güçleriyle, yargı sistemi, zindanları ve hilebaz propaganda aygıtlarıyla iş başındaki o “komite”, işçi sınıfı ve tüm emekçilere karşı her türden baskıcı ve zorba icraatını pervasızca sürdürüyorken, “vesayete son verdik” nakaratı ancak kanın, cinayetin, işkencenin, emekgücü gaspı ve yaşam hakkı ve alanı talanının karanlık örtüsü işlevi görebilir. Söz, gösteri ve örgütlenme hakkı siyasal iktidarın ve onun tahta kurulmuş Osmanlı sultanı havasındaki başyöneticisinin “iki dudağı arasından çıkacak söz”e bağlanmışken, askeri vesayeti en iyi temsil eden 12 Eylül faşist cuntasının yasalarıyla ülke yönetilir ve halkın iradesine ambargo konurken, halk iradesi sadece oy hakkına indirgenir ve onun da önü cuntanın “%10” engeliyle kesilmişken, vesayet karşıtlığı söylemi ikiyüzlülüğü değil sadece, halka karşı pervasızca meydan okumayı da ifade eder.
Türk Devleti’ni asker kökenliler kurdular. Bu onlara, askeri vesayet ‘velayet’i verdi. Kuruluşundan itibaren devletin temel göstergelerinden biri olageldi. Emperyalist dünya kapitalizminin çıkarları ve sınıf mücadelesinin seyrine bağlı olarak generaller, hemen her zaman yönetici gücün ve yönetme politikalarının merkezinde yer aldılar. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesine karşı yoğunlaştırılmış siyasal şiddetle ve askeri cuntalar aracıyla savaştılar. Bazen kapitalist parti fraksiyonları ve sivil hükümetlerle iş birliği içinde, bazen onların da susturup yedekleyerek ülkeyi yönettiler. İster emekçilerin mücadelesini bastırma “ihtiyacı”ndan kaynaklansın, isterse hakim sınıfların, pazar ve etki alanı mücadelesine bağlanan ve kendi iç anlaşmazlıklarının da rol oynadığı emperyalist politikaların ürünü olsun askeri darbeler, işçi ve emekçilerin siyasal ve sosyal uyanışına karşı “Demokles'in kılıcı” işlevi gördüler. Bu, halka yönelik söylemlerinin aksine, sermayenin sivil görünümlü temsilcilerinin generallerle birleştiği başlıca hedef olageldi.
AKP Hükümeti, emperyalist “neoliberal” en gerici, en gaddar politikaları uyguluyor. Tekelci çıkarların muhafazakar bekçisidir ve halkın dini duygularını istismar ediyor. Buna rağmen, bir bölüm liberal yazar-politikacı ve iktisatçı ile birlikte “askeri vesayete karşı mücadele” propagandasını da sürdürüyor. Bu politika ve taktiğin başlıca iki özelliği var: ilkin bu propaganda aracıyla generallerin zorba dayatmaları ve askeri cuntaların zulmüne duyulan tepki istismar edilerek siyasal ranta dönüştürülüyor. Diğer yandan bu propaganda ile, emekçi düşmanı ve zorba yönetme politikası gizleniyor.
Burjuva politik gerçekliğin gösterdiği şudur: Devlet bir tür polis devleti olarak işliyor. Halk iradesine karşı şiddet ve yasak politikası devam ettiği gibi, daha da yoğunlaşmış durumda. Başbakan kendi politikalarına eleştiri getiren yazar ve aydınları “Bu insanlar fikirlerini satmış ahlaksızlar” olarak suçlamaktan kaçınmıyor. AKP yöneticileri Haziran direnişçileri için “müebbet hapis” talebinde bulunacak kadar şirazeden çıkmış durumdalar. AKP, 12 Eylül cuntasının yüzde 10 baraj engelini devralmıştır. Ne genel olarak siyaset yapma hakkı söz konusudur ne de genel oy hakkı pratikte herkes için geçerlidir. Futbol seyircisinden “Toplumsal, siyasi ve ideolojik olaylara sebebiyet vermeyeceğim” teminatlı sözleşme isteniyor. Milli eğitim müdürleri ve İlahiyat profesörleri, “kızlı-erkekli bir arada oluş”a savaş açmış durumda. Doğum yapacak kadınların sokağa çıkmalarının “caiz olmadığı”na fetva çıkarılıyor. “Demokratik yöntemlerle Hükümetin eleştirilmesi” darbecilik olarak suçlanıyor. Hükümete eleştirel yaklaşan yazarlar anında kapı dışarı ettiriliyor. İnsan hakları, “türban özgürlüğü” sınırlarına hapsediliyor. Hakları için mücadeleye yönelenler, Başbakan ve adamları tarafından “vesayetçilik, darbecilik ve Ergenekonculuk” ile suçlanıyorlar.
Hükümet, polis ve yargının vesayeti yetiyor iken, askeri vesayete ihtiyaç niye olsun? Vesayeti askerin müdahalesine indirgeyenler, tekelci gericiliğin sivil kıyafetli teokrat-otokrat zorbalığını “demokrasi” cilasıyla parlatmaya çalışanlardır.
evrensel.net
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et