Her yer stadyum her yer siyaset meydanı!
Galatasaray-Fenerbahçe arasında oynanan süper kupa maçını da çok şükür kazasız belasız atlattık!
Alınan istihbarata göre, “Stadyumların Gezi eylemlerinin yeniden başlaması için kullanılacağı”na dair iddialarla başlayıp, Spor Bakanı unvanını taşıyan kişinin, kulüp taraftarlarını, tehdidine varan, bununla da yetinmeyip, her halde futbol tarihinde ilk kez, seyircilerin alkolmetreye üfletilerek stada alındığı bir kupa maçının “kazasız belasız” atlatılmasından söz ediyoruz.
“Kaza bela”dan ne kastedildiğini de okuyucularımız biliyor: Tribünlerden “Hükümet istifa” ya da “Her yer Gezi her yer direniş!” gibi sloganların atılacağı korkusuydu.
Son 50 yılın en çok tekrar edilen klişelerinden birisinin de, “Aman spora siyaset sokmayalım!” olduğu ülkede spor böyle politize olurken taraftarın olmaması elbette beklenemezdi. Nitekim bunu herkes, özellikle de tribünlere çekilerek siyaset dışında tutulmaya çalışılan geçlik de görmüştür ki, spor siyasetin ve siyaset bağlantılı ticaretin en önemli bileşenlerinden biridir.
Son birkaç yıl içinde sporun aslında sermaye ve burjuva siyaset için çok önemli bir rant alanı olduğu ve taraftarın da bu rantı elde etmenin aleti olarak görüldüğünün fark edilmeye başlanmasıyla tribünlere yayılan huzursuzluk, Gezi ile başlayan büyük halk direnişiyle birleşince, hazretler yeniden sporu değilse de taraftarı siyasetin dışına çıkarmak için önlemler almaya başlamışlardır. Ama bu sefer lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini de görerek, polisiye önlemlere başvurmaya girişmişlerdir.
Spor seyircisini “taraftarlıkla”, en büyük düşmanın rakip takım taraftarı olduğuna inandırarak uyuttukları yığınların artık öyle uyutulamayacağını gördükleri için de “kombine bilet” alanlardan stadlarda siyasi sloganlar atmayacağına dair taahhütname almaktan başlayan önlemler, stad girişlerine yüz tanıyacak kameralar koymaya, stada girişte alkolmetreye üfleme zorunluluğu getirilmesine,... nihayet özel yetkili savcıları ve mahkemeleri dereye sokarak taraftara illegal örgütü üyesi muamelesi yapan, tribün liderlerini illegal terör örgütü lideri ilan etmeye varan girişimlere kadar varmıştır. Sporu, en başta da futbolu bir uyuşturucu gibi kullanarak dümenine bakan siyaset ve sermaye erbabı, şimdi “taraftar” adını taktıkları kitleyi yeniden denetime almak üzere harekete geçmişlerdir. Harekete geçen elbette en başta Hükümet ve onun spor alanındaki uzantılarıdır. Onun için de spor insanları Kayseri’deki süper kupa maçının “GS ve FB arasında bir mücadele değil tribünlerle Hükümet arasında bir mücadele” oluğunda hemfikirdir. Tabii ki gerçek spor insanlarından söz ediyoruz. Yoksa tribünleri birbirine kışkırtmayı ekmek kapısı haline getiren sermaye basınının spor uleması Hükümetle aynı safta; barışan, Gezi eylemlerinin ateşiyle birleşen, “Faşizme karşı omuz omuza” oldukları gibi, “Tribünlerde birlikte omuz omuza maç seyredelim” çağrısından en az Hükümet kadar paniğe kapılmışlardır.
Ancak alınan bütün önlemler boşunadır. “Taraftar”, bir kulübe taraf olmanın insanı Türkiye’de yaşayan bir insan, bir emekçi olmaktan çıkarmadığını, bu ülkedeki her şeyinden, ülkenin nasıl yönetildiğinden sorumlu olduğunu, iş, ekmek, özgürlük taleplerinin kendisinin de talepleri olduğunu fark etmiştir. Başka bir söyleyişle “taraftar”, demokratik bir Türkiye’de yaşamanın kendi talebi de olduğunu, bunun için diğer kulüp taraftarlarıyla birleşerek mücadele etmesi gerektiğini görmüştür.
Onun içindir ki Hükümetin, taraftarı yeniden o eski cendereye hapsetme çabası umutsuz bir çabadır. Her seyircinin başına bir polis dikseler bile bunu artık başaramazlar.
Stadyumlar, maç seyredilen kafeler, kahveler, ...hatta evler artık siyasetin konuşulduğu, Hükümetin icraatlarının tartışıldığı, “siyasetin daniskası”nın yapıldığı slogan haykırılmadığında bile bunun siyasi bir tutum olarak yansıdığı mekanlardır.
Onun içindir ki, GS-FB maçında slogan atılmaması Hükümetin önlemlerinin bir başarısı, bir kazanımı değildir artık.
Çünkü artık “Her yer stadyum, her yer siyaset alanı”dır!”
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et