16 Ağustos 2013

Birinci yarı…

Kısa haberlerle de olsa ısrarla ulusal ayaktopu takımının dünya sıralamasında sürekli geriye gittiği yazılır durur. Bu gidiş de doğaldır kuşkusuz. Sakallı Celal’in deyişiyle doğuya giden bir geminin içinde batıya doğru koşulurken başka bir yere nasıl gidilir ki! Ve ülkede ne geriye doğru gitmiyor ki!

Söz gelimi yaklaşık altmış yıldır yaşadığım ve önceki yıllarda her ayrılışımda burnumda tüten Ankara’dan giderek uzaklaşıyor gibiyim. Yahya Kemal’e inat en güzel şeyin ona dönüş olduğunu bildiğim kentle aram soğuyor nicedir. Giderek de büyüyor bu soğukluk. Onunla yaşlanmayı düşlerken yabancılaştırılıyoruz birbirimize. Bir türlü bitmeyen alt ve üst yapı çalışmaları… Yıllardır bir şey yapılmadan bir yıkıntı gibi duran, kurbağa yatağına dönmüş metro kalıntısı… Yollar, yollar ve bir türlü bitmeyen yollar… Sonu gelmeyen, sonu gelenlerin de bir işe yaramadığı alt yapı kazıları, kazıkları…

Atatürkçülüğünü salt Atatürk’ün giysilerini kullanarak gösterme tutkusundaki 12 Eylül paşası türündeki kimi Atatürkçülerce (!)  onun yapıtları düzenli bir biçimde ortadan kaldırılıyor. Her bir şey teker teker ve göstererek yok ediliyor. Uzun zamandır göz koyulan A.O.Ç gidiyor şimdilerde. Tüm karşı koymalara karşın Ankara’nın en önemli ve en eski yaşam alanı, Formula 1 pistini çağrıştıran az gelişmiş karışık; hem de çapraşık yollarla dolduruluyor. Beton yapılar yükseliyor orasından burasından.  Düğün salonundan elçiliğe, çağdaş köy yapılanmasından başbakanlığa dek pek çok şeyden söz ediliyor da ne olacağı tam bilinemiyor. Olacaklar bittiğinde salt hayvanat bahçesi kalacak gibi.

Geçtiğimiz yıllarda TRT’nin Stadyum’unda sunucu ve yorumcu olarak iş gören Ersin Düzen’in bir ayak topu karşılaşmasını yorumlarken “Ciddi bir ezici üstünlük vardı” demesi gibi gerçekten ciddi bir ezici baskı var Ankaralının ve Türkiyelinin üzerinde. Yani öyle salt ciddi ya da salt ezici değil ciddi bir ezici baskı.

Okullarda giyim kuşam ve harf devrimi de yapıldı nasıl olsa. Artık öğrenciler istedikleri gibi giyinebilecek, Arapça konuşup eski harflerle yazabilecekler. Ne ki giyinirken dar, kolsuz, kısa giysileri seçemeyecekler isteseler de. Ama istemeseler de alabildiğine bol, başın üstünden ayaklarının altına dek uzanan, genellikle çarşaf benzeri kara giysilere bürünebilecekler ya da şalvar kullanabilecekler. Bu tür giysiler çocukları gördüğünde gözü dönen, ağzı sulanan kimi insanları da üzmez kılacaktır büyük olasılıkla.

Dinsel bayramlar bir biçimde uzatılırken her yıl, her yerde ve her boyda kutlanan ulusal bayramlar kısıtlanıyor, tümüyle kaldırılmasının hazırlıkları yapılıyor. Anıtkabrin yerine de bir cami yapılır artık, İstanbul’un Çamlıca tepesine yapılacak olan gibi. 12 Eylül’de atılan tohumların meyvesi ileri demokrasi döneminde toplanıyor birer ikişer. Atatürk giysileriyle Atatürkçülük oynayarak onun izlerini örtmeye çalışan 12 Eylül’ün paşasının yerindekiler korkusuzca ilerliyorlar o yolda. Kimileri ana dil için savaşım verirken, kimileri Arapça ve Amerikancadan birini seçerken, ses bayrağım denilen Türkçe aymazların dili arasında yok olup gidiyor. Özellikle de iletişim organlarında, kafa yormadan kalem ve çene oynatanların dillerinde iyiden iyiye kirleniyor dil. Aktif futbolculuk, aktif futbol yaşamı, aktif dinlenme dönemi gibi aktivitelerden sonra aktif kadroyu da duyduk ya!.. Helal-i hoş olsun her türlü Atatürkçüye... Bir dönem yana yakıla ilk onbir denilen ana kadro aktif kadro oldu çıktı. Pentagon’un mu, Pensilvanya’nın mı etkisiyle oluyor bu yabancıya uşaklık etmek bilinemez; ama bir şeylerin olduğu kesin.

Bütün bunlar olurken, bunların karşısında olan sosyal demokratların, demokrat sosyalistlerin, ulusalcıların, Atatürkçülerin duruşu daha bir iç acıtıyor doğrusu. Hani öbürleri düşündüğünü yapıyor da bunlar ne yapıyor diye düşünmek gerekiyor bir de. Hani “izindeyiz” sesleriyle hep izin yapanlar. Kimileri doğuya giden bir gemide batıya koşarken, Atatürk’ ün izinde yan gelip yatanlar. Siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri. Onun kalıtını kimseye bırakmayacağını söyleyenler.  Onlar ne yapıyorlar dersiniz? Bir şey yapıyorlarsa, nasıl yapıyorlar?

Haftaya, ikinci yarıda...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et