Darbe karşıtlığı mı İhvan çığırtkanlığı mı?
Mısır’da “Öfke Cuması”nda yapılan gösterilere de darbeciler silahlı müdahalede bulundu. Gelen haberlere göre, askerlerin ateşiyle göstericilerden en az 95 kişi (göstericilerin sözcülerine göre 150-223 kişi) yaşamını yitirdi, çok sayıda da yaralı var. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günlerde de askerin gösterilere ateş açarak ya da çeşitli türden müdahaleleriyle daha çok sayıda Mısırlı hayatını kaybedecek, daha çoğu da yaralanacak. Çünkü İhvan tarafından yapılan açıklamalar bu türden gösterilerin süreceği biçiminde. Askerin böyle sivil gösterilere müdahalesi, gerçek mermilerle ateş açarak çok sayıda göstericinin hayatını kaybetmesi karşısında batılı hükümetler bu müdahaleleri kınasalar da darbe yönetimi ile ilişkilerini kesmek ya da “gözden geçirmek” gibi bir niyetlerinin olmadığı, sonuçta Mısır gibi ülkelerde böyle şeylerin normal olduğunu düşünmeye devam ettikleri anlaşılıyor. Suudi Arabistan, Katar gibi Türkiye’nin iki ay önce “kankası” olan ülkeler darbeye desteklerini yineleyerek, darbecilerin katliamlarından batılı ülkeler kadar bile etkilenmediklerini gösteriyorlar.
HÜKÜMET VE ERDOĞAN NE İSTİYOR?
Denebilir ki, darbeye karşı iktidar ve muhalefetin böyle bütünleştiği tek ülke Türkiye! Ergenekoncu çevreyi saymazsak, darbeye destek veren ya da batılı ülkelerin darbeye desteğini hoş karşılayan hiçbir siyasi parti ve çevre yok ülkemizde. Son katliamdan sonra Mısır’la Türkiye ilişkileri karşılıklı büyükelçileri geri çağırmaya kadar tırmandı; daha da tırmanacağı anlaşılıyor. Cuntalardan çok çekmiş bir ülke olarak bu da normal. Ancak bu genel “darbe karşıtlığı”ndan sonra işler biraz karışıyor. Bu, ortak darbe karşıtlığından en çok sevinmesi gereken AKP sözcüleri, AKP Hükümeti ve onun Başbakan’ı, muhalefetin de darbeye karşı çıkmasından çok rahatsız görünüyorlar. Bunun içindir ki Başbakan bayramda ortadan kaybolup tatilden sonra yaptığı ilk açıklamada, darbeye karşı çıkamayan batılı ülkelere ve BM’ye olduğu kadar darbeye karşı çıkan muhalefete de verdi veriştirdi. Çünkü ona göre, muhalefet Hükümetin bölge siyasetini ve İhvan sevdasından dolayı hareketsiz kalmasını eleştirerek suç işlemiş!
SANKİ DARBECİLER MÜSLÜMAN DEĞİL!
Ancak geçen günler içinde Başbakanın muhalefet ve öteki siyasi çevrelerden farklı bir “darbe karşıtlığı” yaptığı da anlaşıldı. Çünkü gerek tarikat, cemaat ve AKP önde gelenlerinin başında olduğu ve camiler merkezli, gerekse yandaş grupların yaptığı protestolarda görülüyor ki, “bu cemaat”, Mısır’daki darbeye “Müslümanlara karşı bir darbe olduğu için” karşı. Onun için de “İhvan’a selam”la başlayan konuşmalar, “İslama karşı zulüm” tepki ve “Allahuekber”li malum sloganlarla sürüp bitiriliyor. Sanki Mısır’da darbe yapanlar ve onları destekleyen çeşitli siyasi gruplar Müslüman değil de Hristiyan, Yahudi, Budist, Zerdüşt, ateist ya da Hindu … imiş gibi ha bire “İslam’a zulüm”den söz ediliyor! Oysa darbeciler ve onlara destek veren Mısır’daki siyasi çevreler, Suudi Arabistan ve Katar yönetimleri ile öteki İslam ülkelerinin yönetimleri de en az İhvan kadar, belki birçoğu daha radikal Müslümanlar! Hatta en ünlü İslam-ilahiyat üniversitesi El Ezher’in Şeyhi darbenin organizasyonu içinde.
RANT UĞRUNA DARBE KARŞITLARI BÖLÜNÜYOR!
Dahası, gösterilerde ve demeçlerde yapılan çağrılar dünyaya yapılıyor görünüyor ama söylediklerinin içeriğine bakıldığında da sadece radikal İslamcı kesimlerden destek isteyen bir hava egemen. Oysa demokrat güçler ve özgürlük ve demokrasiden yana olan aydınlar, demokratlar, darbeciler insanlık suçları işliyor, halkın kendi taleplerine, geleceğine sahip çıkmasının önüne barikat kuruyor, gösteri yapan halk yığınlarına ateş ederek sivil insanları öldürüyor… diye darbeye karşı çıkıyor. Yoksa İhvan’ın iktidara gelip gelmemesi, sadece Mısır halkını ilgilendiren bir konudur.
Kısacası AKP Hükümeti, Başbakan ve İslamcı çevrelerde protesto gösterisi yapanlar İhvan’ı desteklemekle, ona sahip çıkmakla kendilerini sınırlıyorlar. Dolayısıyla onların çağrıları darbeye karşı tepkileri güçlendirici değil bölücü, parçalayıcı sonuçları doğuran tepkilerdir. Nitekim meydanlarda böyle “Şeriat isterük” havasında doldurulunca demokratik normlar ve insan hakları çerçevesinde darbeye karşı olanların alanlara çıkarak tepkilerini ifade etmeleri güçleşmektedir. Bu yüzden de AKP ve Hükümeti, Mısır’da darbe karşıtlığını bir iç politika unsuru haline getirerek, aslında darbe karşıtlığını bölmeyi amaçlamakta, ortaya çıkacak siyasi rantı sadece kendisinin sahipleneceği bir siyasi ortam oluşturmayı hesaplamaktadır. Çünkü, darbeye sövüp saymanın ya da batılıları bu çerçevede eleştirmenin hiçbir maliyeti olmadığı gibi “demokrasi şampiyonu”, “İslam'ın koruyucusu” gibi görünmeyi de kolaylaştırmaktadır. Dahası AKP’nin Suriye’de, Mısır’da duvara çarpan dış politikasını eleştirip sorgulamayı da gündemden düşürmek için fırsatlar sunmaktadır.
AKP HÜKÜMETİNİN İŞİ O KADAR KOLAY DEĞİL!
Ne var ki, AKP için işler bu kadar kolayca içinden çıkacağı gibi değildir. Suriye politikasının duvara çarpmasından sonra Mısır’da da durum farklı değildir. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerle de Mısır’da karşı karşıya gelen AKP Hükümeti, Mısır’da adeta tek başına kalmıştır. Öte yandan Tunus’ta İhvan etrafındaki çember daralmaktadır ve halk güçleriyle uzlaşıp demokratik bir Tunus için iktidara gelen İhvan ve ortaklarının, muhalefeti suikastlar ve baskılarla köşeye sıkıştırma planı geri tepmiştir. Bahreyn’de halk ayaklanmış, günlerdir meydanlarda Hükümeti protesto etmekte, özgürlük talebinde ısrar etmektedir. Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında, daha iki yıl öncesine kadar bölgede “En büyük güç”, “Osmanlı'nın mirasçısı”, “Bölgeye barış ve huzur getirecek bir stratejiyi hayata geçirmekle” övünen AKP Hükümeti, bugün bölgede öylesine yalnızlaşmıştır ki, sıradan bir İhvan destekçisi, bir İhvan çığırtkanı durumuna düşmüştür!
Bu AKP Hükümetinin bölge politikasının iflası olduğu kadar bu politikayı savunanların da ne kadar beceriksiz, içinde yaşadıkları dünyanın sorunlarından ve imkanlarından ne kadar habersiz olduğunun da göstergesidir. Bu kadar olumsuzluk “keskin” bir İslamcı söylem, bir mahalle kabadayısı tepkiselliği ile kapatılmak istenmektedir ama bu da keskin sirke misali, başkasından çok kendi küpüne zarar vermektedir!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et