Sanki yeni hükümet olmuşlar!
Başbakan bayramda yine “kaybolmuştu” ya, meğer kimi şom ağızlıların söylediği gibi ne tedavi oluyor ne de dinleniyormuş; tersine yanına Çevre Bakanını da alıp, Bodrum sahillerini denizden ve havadan denetliyormuş!
Gördüklerinden de dehşete kapılan Başbakan; “Bu kadar vicdansızlık olmaz. Yapılaşmalar denize kadar girmiş. Kıyı kenar çizgisi filan hak getire. Durum felaket!….” diye isyan etmiş adeta! Sadece ”felaketi” tespit etmekle de kalmamış Başbakan, “Bütün sahil bandını denetleyeceğiz. Buna göz yuman belediyeler hakkında dava açcağız gerekirse de görevden alınabilirler…” diye buyurmuş!
Başbakanı dinleyen bir yabancı gazeteci olsa, “Demek ki Erdoğan yeni Başbakan olmuş ve 10 yıldır, 20 yıldır kıyıları bu hale getirten hükümeti ve başbakanları eleştiriyor” sanır. Hele de daha geçtiğimiz temmuz ayında Hükümetin gayretiyle çıkarılan “torba yasaya” sahillerdeki kıyı bandının 100 metreden 50 metreye düşürüldüğünü biliyorsa bu gazeteci, “Demek ki bu başbakan temmuz ayından sonra iktidara gelmiş” diye düşünür. Aksi halde, Türkiye’de son çeyrek yüzyıldaki kıyı yağmasının neredeyse yarısının Erdoğan’ın devri iktidarında geçtiğini aklından geçiremez. Çünkü bu yabancı gazeteci, “10-11 yılır iktidarda olan bir başbakan böyle konuşmaz” diye düşünür.
Öyle ya, hemen her bayramını yağmalanmış kıyılardaki dostlarının villa ve yatlarında geçiren, gazetelerde TV kanallarında her gün “kıyı yağması” haberlerinin çıktığı(*) bir ülkede Başbakanın kalkıp da “Kıyılarda durum felaketmiş!” demesi herhalde, bu ülkede yaşayan her aklı başında insan için “abesle iştigal”dir!
Başbakanın “abesle iştigal” denilecek açıklamaları sadece kıyılarla ilgili de değil. Bunlardan son günlerde en bilinenlerden birisi de bankalarla ilgiliydi.
Gezi eylemleri sırasında Başbakan Erdoğan, gündemi çarpıtmak için eylemlerin arkasında “faiz lobisinin” olduğunu iddia ederek, bankalara yönelik bir suçlama başlatmıştı. Dahası başbakan bir adım daha atıp, vatandaşa “Banka kartlarını kullanmayın!” çağrısı bile yapmıştı. Başbakanın arkasından da bakanlar ortaya çıkıp, bankaları aşırı rant sağlamakla suçlamış, bankaların çeşitli adlar altında aldığı komisyonların fazlalığından yakınmışlar, TV kameralarından bu komisyon vurgununun nasıl yapıldığını anlatmışlardı. En son bankaların müşterilerine bilgi veriyor görünerek SMS üstünden de müşterilerini soyduğunu Gençlik ve Spor Bakanı TV kameraları karşısına çıkıp anlatmıştı.
Tıpkı “kıyı yağması”nda olduğu gibi başbakan ve bakanları bankaların yaptığı soygunu, sanki daha iki hafta, bilemediniz bir ay önce iktidara gelmiş hükümetin başı ve bakanları gibi anlatmışlardı!
Başbakan ve bakanlar düzeyinde bu kadar açıklamadan sonra beklenen; bu faiz, komisyon, kredi kartı ve SMS üstünden yapılan soygunları önlemek için hükümetin gerekli mekanizmaları harekete geçirerek halkın soyulmasını önlemeleridir. Ancak öyle olmadı aradan geçen bir aya karşın Hükümet, soygunları önlemek için hiçbir önlem alamadı ama; bankalar, faizlerin yükselmesinden sonra; dosya, ipotek, ekspertiz gibi masrafları öylesine yükselttiler ki, 100 bin TL’lik krediye yedi bin lira yeni yük getirdiler. Bu yeni soygun karşısında da hükümetten hiçbir ses çıkmadı.
En son da üç gün önce, BDDK’dan bir düzenleme geldi. Kredi kartlarının limitleri “kişinin gerçek geliri” sınırına çekilirken, kredi kartlarında asgari ödemeler de yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkarıldı. Yani yeni düzenlemeler de vatandaşı değil bankaları rahatlatma ve risklerini vatandaşın sırtına yıkma amaçlı düzenlemelerdi.
Peki bankalara karşı onca soygun “suçlaması”, ki bu suçlamalar “ayniyle vaki”dir, unutulup gidilmiştir. Ya da bir şeyler alınıp verilmiş, “vatandaşı soymaya devam”da anlaşılmıştır. Görünen odur ki, “kriz tehdidi”yle de bankaların sıcak para kaçışı ya da yönetim sorunlarından gelen yükler vatandaşa yıkılmaya devam edilecektir.
Ve muhtemeldir ki Hükümet, bankalarla yeni bir anlaşmazlığa düşünceye kadar da bunları unutacak, bir sorun çıktığında da sanki “yeni kurulmuş bir hükümet”miş gibi “bunlar soyguncu”, “bu bir felaket” gibi, biz fanilere “abesle iştigal” görünen kara propagandaya devam edecektir.
Ta ki, halk “Yeter artık!” diyene kadar. Çünkü her devrini doldurmuş Hükümet gibi AKP Hükümeti’nin de giderek daha çok yalana, demagojiye, gerçekleri karartmaya, halkın unutmasına… ihtiyacı vardır.
(*) Dün gazetemizde konuya ilişkin Yusuf Yavuz’un güzel ve ayrıntılı bir haberi vardı.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et