19 Ağustos 2013

Bugünkü  yazımda ülkemizde annelerin anadili ile bebeklerinin sağlık durumları  arasındaki ilişkiden söz etmek istiyorum. Dünyanın bütün  ülkelerinde yurttaşların, mültecilerin, göçmenlerin dili ülkede sunulan sağlık hizmetlerinin dili ile aynı olmadığı durumlarda sağlık güvencesi kapsamında olsalar bile hizmete ulaşabilme, ulaşabilse bile kullanabilme ve yararlanabilmelerinin, dili aynı olanlara göre olumsuz, kötü durumda olduğunu biliyoruz. Hatta sağlık güvencesi kapsamında olup, sağlık kurumlarında yaşadıkları olumsuzluklar (kendini ifade edememe, horlanma vb.) nedeniyle o kurumlara gitmektense, kendi dilini konuşanlar tarafından sunulan geleneksel uygulamalardan yararlanmayı tercih etmenin oldukça yaygın olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.
Türkiye’de son yıllarda daha yaygın olarak konuşulmaya başlanan anadili konusu, nedense Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi ve Kürtler ile sınırlandırılıyor. Evet sıklık açısından böyle bir öncelikten bahsetmek mümkün. Bununla birlikte, ülkemizin her tarafında ve başka dilleri konuşanların da sorunlar yaşamakta olduğunu göz ardı etmememiz gerekiyor. Ülkemizde anadili Kürtçe ve Türkçe olanlar dışındakilerin de benzer sorunu yaşadıklarını unutmamalıyız. Öncelikle anadili sorunu Kürtler için de bölgesel bir sorun değildir. Çünkü ülkenin her yerinde yaşıyorlar. Ülkemizde anadili Kürtçe olanların sayısı yaklaşık 30 milyondur. Bu sayı, toplam ülke nüfusunun beşte ikisinden daha fazla. Ayrıca Kürtlerin yaklaşık % 10-15’i ve özellikle kadınlar anadillerinden başka bir dil de bilmemektedir.
Türkiye genelinde doğan her 100 bebekten yaklaşık 16’sı doğum ağırlığı  2500 gramın altında olarak hayata gözlerini açıyor. Bu durum düşük doğum ağırlığı olarak tanımlanıyor. Düşük doğum ağırlıklı  olarak doğan bebeklerin diğerlerine göre hastalanma ve ölme riski çok daha fazla. Öte yandan, bebeklerimizin düşük doğum ağırlıklı  olarak hayata gözlerini açmaları kader değil. Çok büyük bir bölümünün önlenebilir nedenlerle ortaya çıktığı  da bir gerçek. Anne adaylarının yeterli ve dengeli beslenememesi (yoksulluk), doğum öncesi bakım olarak adlandırılan sağlık hizmetini alamaması  ve sık aralıklarla doğum yapmaları ile erken yaşta anne olmaları  ilk aşamada sayabileceğimiz önlenebilir nedenlerden bazıları.
Tablo. Annenin anadiline göre beş yaş altındaki çocukların doğumdaki ağırlıkları 2500 gramın altında olanların yüzde dağılımı ve hız oranları, Türkiye 2003.
Annenin anadili   Doğum ağırlığı( 2500 gr)
Türkçe                 13.8
Kürtçe                  27.6
Diğer*                  24.1
Hız Oranı(K/T)    2.0
Hız Oranı(D/T)    1.7
Türkiye                15.5
*Arapça, Bulgarca, Çerkezce, Ermenice, Gürcüce, İbranice, Lazca, Romence, Rumca, Rusça, Sırpça, Yunanca.
Tablodaki veriler ülke geneli ve ülkemizde konuşulan bütün anadilleri kapsıyor. Buna göre anadili Türkçe olan bir anneden dünyaya gelen 100 bebekten 14’ü, Kürtçe olan bir anneden dünyaya gelen 100 bebekten 28’i ve bu iki dilin dışında bir dil olan anneden dünyaya gelen 100 bebekten 24’ü düşük doğum ağırlıklı olarak dünyaya geliyor. Farklılığı somutlaştırabilmek için hız oranları hesaplandığında, anadili Türkçe olan annelerden doğan her düşük doğum ağırlıklı bebeğe karşılık anadili Kürtçe olan annelerden 2.0, bunlar dışındaki dillerden olan annelerden de 1.7 bebeğimiz düşük doğum ağırlıklı olarak hayata başlamak zorunda kalıyor.
Yukarıdaki veriler göz ardı edilemeyecek bir durumu yansıtıyor. Birçok ülke sorunun tercümanla ya da erken yaşta zorunlu resmi dil eğitimi ile çözülemediğini ortaya koyan deneyime sahip. Bununla birlikte, Başbakan Erdoğan içeriği kendinden menkul, “demokratikleşme paketi”nde ülkemizdeki anadili sorununun çözümüne ilişkin herhangi bir gelişmeye yer vermeyeceklerini geçtiğimiz günlerde kendi ağzından açıkladı. Oysa sorun yalnızca ne anadilinde eğitimle ne de Kürtlerle sınırlı. Konuyu bütün yönleri ile ele alan bütün tarafların ve temsilcilerinin yer aldığı çalışmalara daha fazla zaman geçirmeden başlamak gerektiği ortada. Unutmayalım, konu Hükümetin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemli.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et