Eylül sendromu!
Fotoğraf: Envato
“Eylül sıcak geçecek”; “Eylül’de olay çıkaranları şimdiden uyarıyoruz, güvenlik güçlerimiz onlara hadlerini bildirecekler”; “Edindiğimiz istihbari bilgilere göre Eylül’de kışkırtmalar sonucu büyük olaylar çıkarılmaya çalışılacak!”
Bu nakaratı en çok hükümet cephesinin sözcüleri yineliyorlar. “Sıcak Eylül” üzerine bu söylemin Büyük Haziran Direnişi sonrasında yoğunlaşması tesadüfi değil elbette. Direniş, başka sonuçlarının yanı sıra hükümet cephesinde panik ve korkuya da yol açtı. Karşılığı polis vahşeti ve ona eşlik eden, atış şefliğini yine Erdoğan’ın yaptığı karalama ve etkisizleştirme ile birlikte bazı savcı ve yargıçların “gizli örgüt” suçlamalarıyla karakollardan zindanlara yol döşemeleri oldu. Şiddeti yoğunlaştırma ve karalayarak etkisizleştirme, hükümet ve dayandığı sermaye güçlerinin “zayıf karnı”nı da gösteriyordu. Kitlesel mücadele ile yüz binlerin-milyonların seferberliği her türden gerici saldırının en etkili yanıtını üretiyordu ve bir ayı bulan-hatta yer yer aşan direniş bunu çok belirgin şekilde ortaya koymuştu. Hükümet-polis ve yargı ittifakının neoliberal canavarlığın muhafazakar şarlatanlığını üstlenmiş bulunan hükümetçi basın-yayın tekelleriyle birlikte direnişten yana olan, katılan, destekleyen genç-yaşlı, aydın-sanatçı-yazar, sendikacı vs. herkesi, hatta polis vahşetinden kaçanlara kapılarını kapamayan bir otelinin varlığından hareketle ülkenin “en köklü” büyük sermaye grubuna öfke yağdırması, paniklenin, korkunun dozuna işaret sayılmalı. “Vuracağız, kıracağız, boğacağız!” tehditleri, iktidar tahtının sarsıntılarını bastırmaya yönelik yüksek frekanslı gürültü ifadesidir. yüzde 51’lerden yüzde 44’lere destek düşüşü işaretlerden sadece biridir.
Direniş, kitle hareketinin gelişim diyalektiğine uygun şekilde, evet “sönümlendi”. Siyasal gericiliğin dozu giderek artan saldırılarına ve halkın yaşam tarzına iktidar partisi-cephesinden yapılan müdahalelerin dayanılmaz boyutlar almasına karşı “senin dayattığın gibi yaşayamam, beni baskıyla sindiremezsin” uyarısıydı. Siyasal, kültürel, sosyal çok yönlü etkilerde bulundu; yeni kazanımlar sağladı, çok boyutlu dersler verdi ve yeni biçimlerde yeni eylemlerin mümkünlüğünü en belirgin sonuçlardan biri olarak doğurup, bir süreç içinde sönümlenmeye yol aldı.
Ancak temel toplumsal sorunlar çözümsüz olmaya devam ediyor. Baskı ve yasaklar zincirine güçlendirici yeni halkalar ekleniyor. İşçilere, kent-kır emekçilerine, Kürtlere ve Alevilere karşı sermayenin ve uluslararası tekellerin çıkarlarını esas alan politikalar yürürlükte. Eğitim, sağlık, konut, sosyal güvenlik alanlarında koşullar daha da ağırlaştırılmış durumda. İşsizlik, yoksulluk ve özgürsüzlük kapitalizmin ürünü ve karakteri olmaya devam ediyor. İşçiler ve kamu emekçileri yoksulluk ve yoksunluk koşullarında yaşamaya mecbur bırakılmak isteniyor. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan genç kuşakların özellikle de eğitimli olanlarının yüzde 28’i işsiz durumda. Okullarda polis baskısının artırılacağına dair hükümet kararnameleri hazır bekletiliyor. En fazla yatırım polis-ordu-MİT, Özel Kuvvetler gibi baskı kurumlarına yapılıyor. Kürt bölgelerinde en önemli yatırım karakol ve kalekollar. Barajlar ile göçertme politikası berdevam. Bölgede en gerici yönetimlerle iş birliği üzerinden halkların özgürlük ve kurtuluş mücadelelerini kanla boğma politikası izleniyor. Hükümet sözcüleri halk kitlelerini aldatmak için, din istismarı başta olmak üzere yurttaş duygu ve taleplerini politik hedefleri doğrultusunda kullanmayı sürdürüyorlar.
Bütün bunların Haziran Direnişi’ni yaşamış olan bir ülkede, yeni kitlesel mücadelelere yol açmaması, çokça kullanılan bir söylem ile “eşyanın tabiatına aykırı” olur. Bunu hükümet ve baş yöneticilerinin de bilmesinde şaşılacak bir durum yok. Biliyorlar ve tehditlerle önünü kesmeye çalışıyorlar. “Eylül sendromu” ya da “Sıcak Eylül!” üzerine, ön kesici yoğun söylemin nedeni budur. Ama, “Zulme karşı susan dilsiz şeytandır!” dememişler miydi “Zat-ı Muhterem”ler? Zulüm denilen de sadece Mısır’da yaşanmıyor ki!
- Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz? 30 Ocak 2025 11:00
- Erol kardeşe 26 Ocak 2025 00:40
- Burjuva devletleri halklar için mi savaşıyorlar? 16 Ocak 2025 04:59
- Bölgesel gelişmeler ve devrimci yayıncılıkta ‘tekrar’ın yeri 09 Ocak 2025 05:31
- 2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı? 03 Ocak 2025 07:20
- 2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı? 03 Ocak 2025 04:00
- Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı 26 Aralık 2024 06:32
- Emperyalistlerin maşaları ! 19 Aralık 2024 05:58
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52