22 Ağustos 2013

Suriye, Mısır, Irak ve gerçekler...

Suriye’de Şam’ın kuzeyindeki bir bölgede “kimyasal silah” kullanıldığına dair gelen haberlere, ölen ve yaralanan çocuk ve kadınların fotoğrafları eklenince, tüm dünyada dikkatler yenden Suriye’ye çevrildi. Kullanılanın gerçekten kimyasal silah mı olduğu ya da kimin tarafından kullanıldığı netlik kazanmamasına karşın Türkiye’de Hükümet ve sermaye basını Esad rejimini suçlayarak rejime yönelik eleştirilerini daha da ağırlaştırdı. Çünkü AKP Hükümeti bu durumu, el Nusra’ya destek suçlamalarını geri plana attıracak bir fırsat olarak da değerlendiriyor. Ancak Suriye’de gerçekte ne olup bittiğini bu “kimyasal silahı” kimin kullandığını anlamak da o kadar kolay olmayacağa benziyor. Çünkü Rusya’nın BM’nin uzmanlarının bölgeye girişi ya da Suriye rejimine yönelik uluslararası baskıları bloke etmeye devam etmesi yanında batılıların da Suriye’ye müdahaleyi derinleştirmeye pek hevesli olmadıkları anlaşılıyor. Ancak Suriye’de kaosun derinleşmesi bununla da sınırlı değil. Rojava’ya yönelik el Nusra ve Esad rejiminden gelen saldırılara şimdi Barzani ve Barzanicilerin (Türkiye ile de anlaşmalı olduğu sanılan) manevraları eklenmiş bulunuyor. Bölgede artan şiddetin yarattığı endişeleri kullanan Barzanici güçler, Güney Kürdistan’a ilticayı teşvik ediyor. Bizzat Barzani sınır kapısına kadar gelerek, Rojava’daki insan gücünü zayıflatmaya yönelik bu mülteci akınını teşvik eder biçimde konuştu. Rojava yönetimi ise bu göçe tamamen karşı olduğunu açıkladı. Ki, ağustostan eylüle ertelenen Erbil’de düzenlenecek olan Kürt Konferansı’nın, bu koşullarda yapılıp yapılamayacağı bile tartışılır hale gelebilir.

Öte yandan Mısır’da bir yandan darbecilerin, darbe karşıtlarına karşı saldırılarını sertleştirmesi ve Türkiye’nin Mısır politikasındaki yalnızlaşması İsrail ve ABD ile açıkça polemiğe dönüşerek derinleşirken, Mısır devrimiyle devrilen Hüsnü Mübarek yargılandığı “mahkeme” tarafından serbest bırakıldı! İnfiali önlemek için darbe yönetimi, “Mübarek’in ev hapsinde tutulacağını” açıklasa da böylece Mısır halkına darbecilerin eski rejimi yeniden inşa etme amacını kuşkuya yer bırakmayacak biçimde göstermiş oldu. Bu ise, Tahrir’in yeniden bir “Devrim meydanına dönüşmesinin” yolunun açılması demektir. Bu aynı zamanda Mısır’daki kaosun çözümü için de yeni seçeneklerin ortaya çıkması anlamına da gelmektedir.

Irak, aylardır pazar yerlerine, Şii camilerine, karakol vb. de devlet kurumlarına yapılan bombalı saldırılarla sarsılıyordu. Ancak bu saldırıların arksında el Kaide ve cihatçı Sünni örgütler olduğu için bu saldırılar ve Irak, Türkiye’de Hükümet ve basının dikkati dışındaydı. Ancak son gülerde saldırıların iyice artmasıyla Irak’taki çatışmalı iç durum da yeniden politik gündeme girdi. Nitekim önceki gün toplanan MGK, önemli dış gelişmeleri değerlendirirken Mısır ve Suriye’nin yanına Irak’ı da ekledi. Ne var ki Irak’ı Türkiye’de asıl gürültülü biçimde gündeme getirecek olanın Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP heyetinin Irak ziyareti olacağını söyleyebiliriz. Çünkü Kılıçdaroğlu ve heyeti, Dışişleri Bakanlığının, “Gidilmemesi iyi olur” öğüdünü dinlemeyerek Irak’a gittiği gibi, Irak’ta da AKP Hükümetini rahatsız edecek bir üst düzey protokol ve sempatiyle karşılandı. Dahası hem Irak Başbakanı Maliki hem de Kılıçdaroğlu bu ziyaret sırasında AKP Hükümetinin Irak politikasını açıkça, birbirlerini destekler mahiyette eleştirdiler. Bunu Erdoğan ve Davutoğlu’nun hazmetmesi beklenmez. Dolayısıyla bu ziyaretin iç politikaya “Yabancılara kendi hükümetini jurnalleyen bir parti” tartışmasıyla getirilmesi hiç de beklenmez değildir. Gerek Suriye gerekse Mısır’daki gelişmeler bölgedeki krizi derinleştirici mahiyettedir. Ancak Suriye ve Mısır’da (Irak’ta da) kıpırdayacak yeri kalmayan AKP Hükümeti bu gelişmeler üstünden kendisinin (değerli yalnızlığının) haklı çıktığını iddia eden bir propaganda başlatacaktır. Başlatmıştır bile! Burada asıl olan ise bu gelişmeler üstünden Türkiye halkının gerçekleri öğrenmesidir ki, bizim basınımıza, Türkiye’nin demokrasi güçlerine düşen de bu gerçeklerin açıklanması için her yeni durumu enine boyuna değerlendirmek, gerçeğin yeni bir yansıması olarak gösterebilmek ve bu gerçekler üstünden bir tutum, bir mücadele geliştirmektir. Öyleyse tüm bu gelişmelerin arkasındaki gerçeklerin açıklanması görevi şimdi, bölgedeki bu çok yönlü gelişmeler içinde daha da önem kazanmıştır. Yani görev ve sorumluluklarımız olağanüstü artmıştır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et