26 Ağustos 2013

Irak ve Lübnan savaşın içinde

Kitle imha silahları, ABD’nin başını çektiği emperyalist koalisyonun 2003’te Irak’a müdahalesinin en önemli gerekçelerinden biriydi. Ancak müdahaleden sonra bu gerekçenin yalanlar üzerine kurulmuş olduğu anlaşılmıştı. Bugün Suriye’de Şam yakınlarındaki Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldığı iddiası eşliğinde NATO müdahalesine zemin hazırlanmaya çalışılıyor. AKP ve medyası, daha hiçbir inceleme yapılamadığı için kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı bile kesinleşmemişken Esad rejimini adres gösteriyor. BM denetçilerinin ülkede olduğu bir zamanda, üstelik uçaklar ve ağır silahlarla müdahale edebildiği bir bölgede Suriye rejiminin kimyasal silah kullanması iddiası doğrusu fazla inandırıcı görünmüyor. Öte taraftan Mayıs ayında BM tarafından oluşturulan bağımsız bir heyetin Suriye muhalefetinin Han el-Asel’de bugün Guta’da kullanıldığı iddia edilen sarin gazını kullandığını tespit ettiğini hatırlatmak gereki yor. Esad rejimi karşısında giderek güç kaybeden muhalefetin müdahaleye zemin hazırlamak için böylesi bir yöntemi kullanması şaşırtıcı olmasa gerek. Bu nedenle daha iddia gündeme gelir gelmez, Libya’ya NATO müdahalesinin en ateşli savunucusu Fransa’nın sahneye çıkıp “BM müdahale etmezse başka türlü müdahale edilir” demesi de şaşırtıcı değil! Tabii epeydir süngüsü düşmüş olan Davutoğlu’nun yeniden şevkle müdahale diplomasisi peşinde koşmasını da unutmamak gerek.
ABD donanmasının da Akdeniz’deki varlığını üç destroyerden dörde çıkarması ve Fransız Le Figaro gazetesinin ABD ve İsrail’in eğittiği silahlı grupların Suriye’ye girmeye başladığı iddiası da eklenince çeşitli kollardan Suriye’ye müdahale hazırlıkları yapıldığı söylenebilir.
Peki, böylesi bir müdahale nelere yol açabilir?
Bu soruya verilebilecek ilk cevap bugün Irak ve Lübnan’ın da giderek savaşın içine çekildiği, dolayısıyla böylesi bir müdahalenin sonuçlarının Suriye ile sınırlı olmayacağıdır. Irak’ta yazın başından bu yana aralıksız devam eden ve genellikle Şiileri ve Kürtleri hedef alan bombalı saldırılarda binden fazla insan yaşamını yitirdi. Irak, savaştan sonraki en kanlı dönemlerinden birini yaşıyor. Bu saldırıların artmasının en önemli nedeni, Maliki yönetiminin Suriye’de Esad rejiminden yana bir tutum alması. Zaten saldırıların arkasındaki adresler de Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan el Kaide bağlantılı örgütler. Aynı şekilde Lübnan’da Şii Hizbullah’ın Esad’tan yana tavır almasından sonra bombalı saldırılar başladı. Suriye, Lübnan Hizbullahı için hem İsrail’e karşı önemli bir dayanak, hem de İran’la bağlantı noktası olması bakımından hayati bir önem taşıyor. Özellikle Hizbullah militanlarının Kuseyr’de muhaliflere karşı Esad güçleriyle birlikte savaşmasından sonra Lübnan da fiili olarak savaşın içine girmiş oldu.
Ya Türkiye?
Bu günlerde Hacıbektaş’ta uğradığı saldırıyla gündemde olan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İslam dünyasının İsrail’e karşı en önemli direnç gücü durumunda bulunan Hizbullah’ı Hizbulşeytan olarak ilan etmişti. Aynı Bozdağ, Irak’ta 150’yi aşkın bombalı eylemden sorumlu tutulan ve İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Sünni Tarık el Haşimi için de “Türkiye olarak başından beri desteğimizi verdiğimiz birini iade etmeyiz” açıklamasını yapmıştı.
Hükümetin akıl hocalarından Akif Beki, Irak’ta Maliki’yi ziyaret eden CHP’nin Şii eksenine kaydığını söylüyor. Türkiye’nin el Kaideci ve ÖSO’cu çetelere desteğini eleştirirken bu çetelerin Kürtlere saldırmasını sessizlikle geçiştiren CHP’de bir eksen olup olmadığı tartışılabilir. Ancak insan sormadan edemiyor: Akif Beki, AKP’nin bu çetelere açıktan destek vermesini, Irak’ta Maliki yönetimi ve Lübnan’da Hizbullah’ı düşman ilan etmesini, Suriye’de Katar ve Suudi Arabistan’la işbirliği yapmasını acaba hangi eksenle açıklıyor?
Sünni eksen denilip işin içinden çıkılabilir. Ama hayır, mesele bu kadar basit değildir. Müslüman halklar arasında yaratılmak istenen Şii-Sünni kamplaşması ile emperyalist güçler arasındaki egemenlik mücadelesinin üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Öyle olmasaydı, ABD ve İsrail, Suriye rejimine karşı savaşmak için İslamcı savaşçıları eğitmez; Fransa, Türkiye gibi Suriye’ye NATO müdahalesinin peşinde koşmazdı.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et