Barış hiç bu kadar acil olmamıştı!
Yandaşıyla, zılgıt yemiş liberaliyle basınımız savaş tamtamlarını çalmaya başladı. Vampiri kan kokusunun çıldırtması gibi savaş kokusu çıldırtıyor onları. Ve daha savaşacak güçlerin aklından bile geçmeyen senaryolar da dahil savaşı kışkırtacak, halkı savaştan yana tutum almaya sevk edecek her malzemeyi bir kez, bir kez daha işleyerek tadını çıkarıyorlar!
- ABD Akdeniz’deki 6. Filo’yu yeniden konuşlandırıyormuş; nitekim ABD denizden karaya füze atma kabiliyetine sahip bir savaş gemisini daha Doğu Akdeniz’e göndermiş!
- Önümüzdeki hafta ABD, Fransa, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Genelkurmay Başkanları Lübnan’da buluşup Suriye’ye bir askeri müdahaleyi konuşacaklarmış!
- PKK, PYD eliyle Suriye’den kimyasal silah sağlamış. Bunu da MİT tespit edip Hükümete rapor etmiş; bütün sınırlarda kimyasal silah alarmı verilmiş!
AKP Hükümeti’nin de Suriye’ye bir askeri müdahaleyi olgunlaştırdığı için bu gelişmeleri ağzı kulaklarında izlediği, biraz daha ilerlerse, “Bakın iki yıl sonra dediğimize geldiniz. Demek ki bizim izlediğimiz politika doğruymuş” demeye hazırlandığı da görülüyor.
Tabii burada ABD ve batılıların Mısır’a müdahale edip askeri darbe yaptırmasından (Gerçi Başbakan, “Biz darbenin arkasında İsrail var dedik, niye ABD üstüne alınıyor” geyiği yapıyorsa da) şikayet eden AKP Hükümeti; Suriye’ye bir batı müdahalesi için Şeytan’la bile işbirliğine hazır! Bu çelişkiyi bir açıklayan çıkacak mı bilmiyoruz. Ancak görünen o ki, bölgeye yönelik bütün politikaları çöken AKP Hükümetinin şimdi, bölgenin daha da derin krize sürüklenmesine çanak tutarak, “Bakın biz demedik mi; bizi dinlemediğiniz için şimdi bu hale gelindi” diyerek kendisini sıkıştığı köşeden kurtarmaya çalıştığı anlaşılıyor. Ki, bu yol elbette hiçbir aklı başında bölge hükümetinin ya da aklı başında liderin yürüyeceği yol değildir. Çünkü Suriye’ye askeri bir müdahale, dün bu köşede belirtildiği gibi, bölgedeki savaş etkenlerini yükseltecek, tüm bölge ülkelerini krizin, savaşın içine çekecek bir gelişme olacaktır. Üstelik de bölgede ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in inisiyatifini artırarak!
Bölgede savaş etkenlerinin yükselmesinin Kürt sorununun çözümü için adımların atılmasını savsaklamak, yapılması gereken işlerin yapılmamasına yeni bahaneler uydurmak için kullanılacağından kuşku duymamamız gerekir. Çünkü savaşlar ve savaş çığırtkanlığının oluşturduğu siyasi ortam özgürlüklerin çiğnenmesi ve vatan millet edebiyatının her şeyin üstünü örttüğü, milliyetçiliğin şaha kalktığı bir ortamdır. AKP ve Türkiye’nin geleneksel partileri de savaş ortamının kışkırttığı şoven milliyetçi duyguları kışkırtmakta çok büyük bir tecrübeye sahiptirler!
Bu yüzden bölge ülkelerindeki krizleri derinleştirecek gelişmelere, savaş kışkırtıcılığına karşı mücadele aynı zamanda bölgedeki sorunların barışçıl çözümü için mücadele ile birleşmektedir.
İşte Kürt sorununun demokratik çözüm sürecinin ilerlemesi mücadelesi, Rojava’da insanlık dramına dönüşen saldırılara karşı mücadele ve Rojava halkıyla dayanışma, Dünya Barış Günü kapsamında bir bilinç yenilenmesinin de vesilesi olarak görülmelidir.
Kısacası tüm dünyanın Dünya Barış Günü’nü kutlamaya, en azından tüm dünyada “Savaşa hayır, kalıcı barış için mücadeleye!” çağrılarının yapılacağı şu günlerde, Türkiye ve Ortadoğu, “Savaşa hayır barış istiyoruz” talebinin hiç bu kadar acil, hiç bu kadar önemli olmadığı bir dönemden geçiyor. Bu yüzden de barış etkinliklerini her yerde desteklemek, bu etkinliklerin amacına en uygun biçimde gerçekleşmesi için çalışmak, sadece demokrasi güçlerinin, sadece ilerici siyasi çevrelerin değil sendikaların, emek örgütlerinin, her türden demokratik çevrenin, hatta “insanım” diyen herkesin ertelenemez sorumluluğu haline gelmiştir.
Bu yüzden bu yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü; bir yandan “barış ve müzakere süreci”nin başarıyla ilerlemesi için hükümetin üstüne düşen görevleri yerine getirmesi mücadelesi öte yandan bölgede barış ve demokrasinin geliştirilmesi, emperyalistlerin ve bölge gericilerinin şiddet ve savaş üstünden egemenliklerini sürdürmelerine karşı mücadele olarak biçimlenmek durumundadır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et