28 Ağustos 2013

Futbol ikliminde değişen bir şey yok

Bizim gazetenin baskı koşulları nedeniyle perşembe günleri yayınlanan yazımı genelde salı günleri geç saatlerde yazıp, gönderiyorum. Çoğu zaman bu bir sorun yaratmasa da, gündemin hızlandığı zamanlarda yazdığınız yazının bir anda gündemin dışında kalmasına da neden olabiliyor. Bu satırlar Arsenal-Fenerbahçe maçının son dakikaları oynanırken yazılıyor ancak çarşamba günü CAS kararının açıklaması sonrasında bir anda gündem bambaşka bir yöne kayabilir.
Gerçi mümbit bir iklime sahip olan futbol dünyamızın gündemine yetişmek hiçbir koşulda mümkün değil. Abdullah Avcı’nın arkasındayız diye açıklama yapan TFF’nin, bir hafta sonra Galatasaray’ın teknik direktörlüğünü yürüten Fatih Terim ile “şeklen” anlaşma yapması, bu anlaşmanın perde arkası tartışmaları değil bir köşe yazısı, bildiğiniz yazı dizisi olur ki gelecek haftalarda çok konuşmak zorunda kalacağız zaten.
Futbol dünyamıza, söylemleriyle,  1930’lu yılların Chicago havasını getiren Trabzonspor başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun, futbol algımıza yaptığı katkılarda bırakın bir yazıyı, “32 kısım tekmili birden” psikolojik roman çıkartır. İktidar mitinglerinde bayrak sallayan, kulüpler birliği toplantısında tartıştığı Kayserispor başkanına “seni Türkiye’de gömecek yer bulamam” diye veciz bir saldırıda bulunan, “Trabzon Rum takımı mı, Ermeni takımı mı?​” diyerek ucuz ırkçılık yapan başkanın yetiştiği ortamın hikayesinin ilginç olmadığını kim iddia edebilir? Başkan bu hafta icraatlarına bir yenisini daha kattı: Rizespor-Trabzonspor maçında kendi taraftarlarının küfürlerine maruz kalan Volkan Şen, psikolojik bir boşalma yaşadı ve ağlayarak sahayı terk etti. Hocası dahil, bütün futbol kamuoyu, bu insani duruma saygı gösterip, anlayışla karşılarken, alelacele bir kanala bağlanan Hacıosmanoğlu’nun, kendisine yakışacak biçimde, “mahallede misket oynamıyoruz, … bunu yapan oyuncunun yanımızda yeri yoktur” açıklaması bile, başkanın ruh halinin “ilginçliğini” göstermiyor mu?
Farklı tribünlerde 34. Dakikada yapılan “Gezi protestolarına” karşı, tribünlerde “siyaset istemiyoruz” diye bağıranların, Mursi’yi ya da başbakanı destekleyen sloganları attıkları zaman “ama bu siyaset” değil demelerinin altındaki çifte standardı ve cehaleti zaten haftalardır yazıyoruz.
Lig başlayalı 2 hafta, Avrupa’da mücadele eden takımların resmi maçları başlayalı neredeyse 1 ay oldu ama “futbol gündemimizdeki” başlıklardan biz hala yeşil sahada oynanan oyuna gelemedik. Neyse en azından bu yazının son satırlarını yeşil sahaya yakın bir noktaya çekelim.
Fenerbahçe Şampiyonlar ligi play-off karşılamalarında Arsenal’dan toplamda 5 gol yiyerek elendi. Sezon başından beri 7 resmi maç oynayan Fenerbahçe’nin daha 4 ay önce UEFA yarı finali oynayan takımın mücadelesinden çok uzak bir görüntü verdiği açık. Üstelik takım kan kaybetmeyip aksine yeni transferlerle oldukça da güçlenmişken. Ersun Yanal, takımın biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu söylüyor ki, bu konuda kendisine hak vermemek mümkün değil. Ersun Yanal’ın ilerleyen süreçte başarılı olacağını düşünsem de Arsenal maçını seyrederken takımın başında Aykut Kocaman kalsaydı bu skorlar böyle mi olurdu diye sormaktan da kendimi alamıyorum. Arsene Wenger, Arsenal’in başına 1996 yılında geçti. Yani 17 senedir takımın başında. Son 16 senedir, İngiltere ligi gibi zorlu bir ligde takımının sürekli şampiyonlar liginde oynamasını sağlıyor. Arsenal’in inişli çıkışlı zamanları oluyor ama her sene, yeni gençleri de kazanarak, başarı hanesini büyütüyor. Aykut Kocaman, Fenerbahçe’nin başına geldiğinde ben dahil birçok kişi Fenerbahçe’nin kendi “Arsene Wenger”ini bulduğunu düşünmüştü. Geçen seneki UEFA yarı finali, 3 kulvarda yarışırken yeni gençlerin parlaması hep umut ışığıydı. Bu sene çıtayı daha da yükselteceği düşünülürken, futbol dünyamızın genel anlayışına “kurban edildi” ve yollar ayrıldı. Ersun Yanal ile birlikte şimdi her şey sil baştan yeniden yapılandırılacak. Ersun Yanal “sabırsız” taraftara da direnerek tam takımı oturttuğu zaman o da giderse ne olacak? Yeniden aynı döngü…
Fenerbahçe belki daha kaliteli ve tecrübeli oyunculara sahipti ama Arsenal maçında “istikrar” ve “sabır” kazandı. Umarım yönetim ve ilk kötü gidişte “istifa” diye bağırmaya başlayan taraftar en azından bu sezon bir ders çıkartır; şampiyonlar liginde çeyrek final oynatan Zico’ya, UEFA’da yarı final oynatan Aykut Kocaman’a gösterilmeyen sabır ve vefa Ersun Yanal’a gösterilir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et