28 Ağustos 2013

Korku imparatorluğunun korkuları

Korku İmparatorluğunun insanlara aşıladığı ve beyinlere işlediği korkulardan bahsetmiştim. Sonuçta, ‘Peki imparatorluğun korkuları yok mu’ diye sormuştum. Aslında sorunun cevabını hepimiz az ya da çok biliyoruz. Çünkü imparatorluk ve biz bu korkularla büyüdük ve bugüne geldik. İsterseniz Korku İmparatorluğunu yapı diye adlandıralım ve bu şekliyle kullanalım.
Yapı, en başta kendi insanından korkuyor diye başlayabiliriz. 1924 ve sonrasında oluşturulan anayasa metinleri ve pratikteki uygulamaları çok iyi açıklar bu durumu. Günümüzde darbe karşıtlığı moda söylem haline gelmişken hâlâ bir darbe anayasası ile yapıyı sürdürme çabaları ve yetmezmiş gibi güvenlik önlemlerini arttırma girişimleri not edilebilir. Dünyaya “meydan okuma” denemeleri ile darbe anayasasıyla toplumu “yönetme” ısrarı, mezarlıktan geçerken ıslık çalmayı andırıyor.
Farklılıklardan aşırı derecede korkuyor bu yapı, hatta nefret ediyor denebilir. Farklı etnik kökene ve dinsel inanca sahip toplulukları Sünni ve Türk yapma uğruna dökülen kanları ve harcanan paraları hesap edince aklımız tutulur değil mi? Atatürk’ü ve Türklüğü koruma kanunu vardır ama nefret suçları diye bir kavrama hep şaşı bakılır. Daha kötüsü, bu politikanın ısrarla ve inatla sürdürülmek istenmesidir. Son dönemlerde bu korkuya farklı cinsel eğilimler de eklendi. Nasıl olsa biber gazı farklılık tanımıyor!
Bilimden ve bilim insanlarından da ödü patlar bu yapının. Bu sebeple bilimi ve insanlarını egemen resmi ideolojiye biat etmeleri koşuluyla hoş görür. Araştırma enstitüleri, kurumları ve üniversiteleri denetim altına almak için her türlü çılgınlığı göze alır. Örnek olay olarak ODTÜ’yü “fethetme” girişimini alabiliriz.
Eleştiriden çok ama çok korkar bu yapı. Bu sebeple köşe yazarlarını kovdurur, yazarları süründürür, şairlere aman vermez, gazetecileri terörist diye suçlamayı sever ve hatta avukatları bile yaka paça tutuklar ve hapse atar. Bu konuda “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü” esastır. Hiçbir eleştiri, araştırma, deney, köşe yazısı, film ve şiir bu esasa aykırı olamaz. Bu esas temelinde her türlü yalan ve hile ise mübah sayılır. Müstakbel vatandaş, müstakbel basın vb. gibi yeni “terimler” eklenmiştir literatüre.
 “Gezi Direnişi” gibi içinde direniş geçen her şeyden korkar ve nefret eder bu yapı. Bu sebeple toplumu “Gezi Olayları” diyenler ve “Gezi Direnişi” diyenler diye ikiye ayırmayı çok sever. Kurulu yapıya ve uygulamalarına direnmek ihanettir bu çerçevede. Uslu uslu durup biat etmek, kul olmak, bön bön bakmak ve üstyapının dediklerini her daim tekrarlamak sürekli ödül ve puan kazandırır.
Yapının ödünü koparan başka bir korku kaynağı örgüt ve örgütlenmedir. Örgüt kelimesi bu yapının müstakbel kullarının tüylerini diken diken eder. “Yasa dışı, bölücü ve yıkıcı örgüt” suçlamasını çok sever bu yapı. Öyle ki her düşünce ve her eylem bu sihirli suçlamadan nasibini almıştır/almaya devam etmektedir. Örgüt yerine yapıya uygun ‘teşkilat’ türetilmiştir. “Beyefendi kimliğiniz?​”e karşılık “teşkilattanım” gibi güzel ve özel konuşmaları mutlaka duymuşsunuzdur. Her resmi dairenin en üst yerinde mutlaka çerçeveli bir “teşkilat şeması” görmüşsünüzdür. Teşkilatsız olmaz ama örgüt mü? Asla kabul edilemez! Bu sebeple çocuklar ‘eğitilirken’ ‘örgüt’e girmemesi konusu epey işlenir.
Son söz: Örgütlenmezsek yapı bizi insanlıktan çıkaracak dostlar! Örgütlenelim lütfen.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et