Merkez Bankası Başkanı'nın açıklamaları ve dolar nereye?
Geçtiğimiz aylar içerisinde dolar musluğunun kısılmaya başlanması ile birlikte ekonomide yaşanacak sıkıntıları ve Merkez Bankasının önündeki alternatifleri ayrıntılı olarak tartışmıştık. Son gelişmeler bölgede esen savaş havasının da etkisiyle en olumsuz senaryonun gerçekleşme olasılığını güçlendiriyor.
İçeride tasarruf haddi düşük, sermaye birikimi sınırlı olan ülkelerin yeni sabit sermaye yatırımlarını yurt dışı tasarrufları ülkelerine çekerek finanse etmeleri bir zorunluluktur. Bu nedenle gelişmiş kapitalist ekonomilerde faiz oranlarının gerilediği dönemler yabancı tasarruflara ihtiyaç duyan ülkeler açısından ülkeye sermaye çekmek ve büyük altyapı yatırımlarını gerçekleştirmek için önemli fırsatlar barındırır. Ne var ki ucuz para sonsuza kadar ülkeye akmaya devam etmez. Gelişmiş kapitalist ülkelerde faiz oranlarının tırmanması “gelişmekte” olan ülkelerdeki para birimlerinin borçlandıkları yabancı para birimi karşısında değer yitirmesine ve dolayısıyla da borç stoku katlanırken borç çevrim maliyetinin de büyümesine yol açar. Bundan dolayı, özellikle yabancı sermayeye fazlaca bağımlı ülkelerde dolar faizinin düşük olduğu dönemlerde yaşanan hızlı büyüme süreçlerini büyük ekonomik krizlerin takip etmesi oldukça alışıldık bir durumdur.
ABD ekonomisi 2001’deki ekonomik krizi sonrasında faiz oranlarını büyük ölçüde aşağı çekmişti. 2005 sonrasında aşamalı olarak yükselen faizler 2008 krizi ile birlikte bu kez daha da düşük seviyelere çekildi. Piyasalara pompalanan dolar aracılığıyla hızla gerileyen varlık fiyatları tekrar yukarı çekildi, banka bilançoları makyajlandı, kredi piyasalarındaki tıkanıklık ortadan kaldırıldı. Fed krize çözüm olarak patlayan varlık balonunu tekrar şişirmeye dönük genişlemeci politikaları devreye soktu. Bu süreçte pek çok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’ye de yabancı sermaye girişi hızlandı, varlık fiyatları hızla yükseldi borsa endeksi rekor üstüne rekor kırarken TL dolar karşısında reel olarak hızla değer kazanmaya başladı. Ama bir kez daha ucuz dolar politikasının sonsuza kadar sürmeyeceği belliydi. Fed’in varlık alımlarını sonlandırıp (ya da sınırlandırıp) dolar musluğunu kısacağına dönük endişeler 2013 yılı içerisinde yoğunlaştı. Tüm dünya ABD ekonomisinden gelen (Başta istihdam ve enflasyon olmak üzere) ekonomik verilere kilitlendi. ABD güldükçe diğerleri ağladı, ABD ağladıkça diğerleri güldü. Yaz aylarında ise ekonomik toparlanma yönündeki sinyallerin güçlenmesi ile gelişmekte olan ülkelerden yabancı sermaye çıkışı da hızlanmaya başladı.
Elbette Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri tümüyle uluslararası dinamikler üzerinden açıklamak mümkün değil. ABD ekonomisindeki gelişmelerden hiçbir ülke borsasının Türkiye kadar sert etkilenmediği kolayca göze çarpıyor. Bunun nedeni ise öncelikli olarak kredi derecelendirme kuruluşları da dahil olmak üzere yansız pek çok iktisatçının önemle vurguladığı yüksek cari açık oranı. Yabancı sermayenin yön değiştirmesi, dışarıdan fonlanan bu hormonlu büyüme sürecinin sona ermesi anlamına gelecektir ki bu da beraberinde pek çok diğer sorunu getirecektir.
Öncelikle, ekonomik büyümenin hız kesmesi ve ithalatın gerilemesi cari açığın daralmasına neden olacak ama bu kez bir süredir unutulan kamu açıkları tekrar gündeme gelecektir. Dahası dolar kurundaki sert hareket nedeniyle yoğun dış borcu bulunan özel sektör bilançoları hızla bozulacak, borç stoku ve fonlama maliyeti artarken yeni kredi olanaklarına erişim zorlaşacak, iflaslar artacaktır. Yine kurdaki artış kaçınılmaz olarak enflasyonu tetikleyecektir. Dahası, dolar bazında hesaplanan pek çok temel ekonomik göstergenin bozulmasına yol açarak AKP’nin güçlü ekonomi makyajının dökülmesine yol açacaktır.
Peki bu gelişmeler karşısında Merkez Bankasının (MB) cevabı ne olacak? Başçı’nın salı günü sergilediği rahat tavrın piyasalardaki endişeleri derinleştirdiği muhakkak. Piyasalarda paniğin egemen olduğu bir ortamda MB Başkanı konuştuğunda ortamın bir nebze de olsa, en azından kısa vadede sakinleşmesi beklenir. Ancak bu kez tam tersi oldu. Başçı konuştukça BİST endeksinin düşüşü hızlandı, dolar TL karşısında 2.04 seviyesine kadar yükseldi. Bunun başlıca nedeni ise Başçı’nın faiz konusundaki açıklamaları idi. Başçı’nın faizleri yukarı çekmeden sadece döviz satarak kura müdahale edeceklerini hatta yıl sonunda dolar kurunun 1.92 civarında olacağını iddia ederken, piyasanın bunu mümkün görmediği ortada. Başçı açısından da zor bir durum. İç siyasetin böylesine karışık olduğu bir ortamda yerel seçimlere hazırlanan hükümet kısa vadede faizleri yukarı çekerek hali hazırda borcunu çevirmekte zorlanan küçük esnafı ve vatandaşı karşısına almak istemiyor. Bu nedenle de Başçı ikna olmak için bahane arayan piyasa aktörlerini dahi ikna etmekte zorlanıyor. O konuştukça sermaye kaçıyor.
Bakalım Başbakan ekonomideki bu gelişmelerin ardında bu kez nasıl bir Çapanoğlu bulacak? Keza bu kez Bernanke ve Fed’in katkısı yadsınamaz.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et