28 Ağustos 2013

Bu müdahale 'bizimkileri' kesmez!

Suriye’ye ABD, İngiltere, Fransa merkezli bir askeri müdahale için takvim hızla ilerliyor. Ancak Washington’dan ve Londra’dan yapılan açıklamalar, bu müdahalenin, bizim sevinç naraları eşliğinde günlerdir savaş tamtamları çalan siyaset ve medya erbabının, “Üç günde Şam’a varırız” diyenlerin beklentilerini karşılamayacağı, sadece denizden (hava desteği ile de) ve füzelerle yapılacağı anlaşılıyor.
Müdahalenin böyle sınırlı olması, saldırının askeri tesislere, hava savunma sistemine, kentlerin su, elektrik, ulaşım gibi alt yapısına yönelik; dolayısıyla halkta rejimin geleceği olmadığına dair duygunun güçlendirilmesine ve muhalefete “arkanızdayız” morali vermeye yönelik bir askeri harekat olacağı anlamına da geliyor. Dolayısıyla amacın Esad yönetimini yıkmaktan çok zayıflatan bir müdahaleyle sınırlı olacağı da bu tartışmalar içinde belirginleşmeye başlıyor.
Elbette bu doğrudan sonuçları elde etme ötesinde batılı güçlerin şu amaçları da apaçıktır:
1- Bu askeri harekatla batılı güçler, Suriye içinde muhalefete daha çok müdahale edebilen ve onları çekip çeviren bir etkinlik kazanmayı, dolayısıyla muhalif güçleri kendi stratejilerinin gücü olarak birleştirmek ve birleşmeyenleri de tasfiye etmek için daha etkin bir mevziye geçmeyi amaçlıyorlar. Çünkü, bugün batılı güçlerin elini kolunu bağlayan en önemli nedenlerden birisi de Suriye muhalefetinin kendi içinde bir birlik sağlayamaması, daha da önemlisi batılı emperyalistlerin, “yeni Suriye’yi” üstünde kurmak istedikleri kesimin muhalefet içinde etkisiz kalmış olmasıdır. Bu yüzden bu askeri harekatın yaratacağı siyasi ve psikolojik ortamı, muhalefeti kendi çizgilerinde birleştirmek için dayanak yapacaklardır.
2- Batılı emperyalistlerin Doğu Akdeniz’deki bu silahlı müdahalesi sadece Suriye için değil, bütün bölge ülkelerindeki batı emperyalizmi karşıtı güçlere karşı olduğu kadar, kendileriyle uyum sağlamakta sıkıntı çeken iş birlikçiler ve bölge gericilikleri (Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler, Hamas, Hizbullah,...) için de bir gözdağıdır.
3- Bu askeri müdahale, ne kadar sınırlandırılmış olursa olsun, orta vadede Rusya’nın kolunu bükme amaçlıdır da. Böylece batılı emperyalistler, Suriye için savaşabileceklerini göstererek, Rusya’yı Esad’sız ve batı yanlısı muhalefetle anlaşan bir Suriye için daha etkin çalışmaya zorlayacaklarını hesaplamaktadırlar.
4- Özel amacı bu olmasa da ABD’nin başını çektiği bir askeri müdahale, hem Suriye hem de bölgede İsrail’in inisiyatifini artıracaktır.
Peki bu müdahalede Türkiye’nin yeri ne olacaktır?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bu askeri harekatın baş hazırlayıcısı havasında ve ”sınırsız bir saldırı” olması için gayret gösterse de Türkiye’nin burada söz sahipliğinin çok sınırlı olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Yani böyle sınırlı bir harekat “bizimkileri kesmeyecek”tir. Ama sadece “kesmeyecek” de değil, Türkiye’nin ABD ve batılı ülkelerin Suriye ve Mısır politikasındaki uyumsuzlukları gideren bir çizgiye çekilmesi için de zorlanacağını söylemek bir abartı olmaz. Çünkü harekatı sınırlayanların Türkiye’ye ihtiyacı, kuvvetle muhtemeldir ki, lojistik destek ve saldırının kışkırtacağı yeni bir mülteci dalgasına  kapılarını açmak gibi külfetleri yüklenme biçiminde olacaktır.
Bu da AKP Hükümetinin bu askeri müdahaleden beklediği, kendi Suriye politikasının sıkıştığı köşeden çıkacağı, dolayısıyla “ABD ve Batılıların AKP Hükümetinin Suriye politikasına gelmeleri”ydi! Ancak bunun olmayacağı, tersine bu askeri müdahalenin bölgedeki savaş etkenlerinin yükselmesini kışkırtarak, Batılıların İsrail’in inisiyatifini artırarak Türkiye’nin ”kendine has politikası”nın tümüyle etkisizleşeceği bir politik ortamı geliştireceği anlaşılmaktadır.
Bu da bir askeri müdahaleden AKP Hükümetinin beklentisinin tersine Suriye politikasının berhava olması demek olacaktır.
Böyle bir politika karşısında Türkiye’nin demokrasi güçlerinin temel tutumu da askeri ve her tür müdahaleye karşı çıkmak, “Savaşa Hayır” diyerek “Barış için, halkların kendi kaderlerini tayin hakkı için mücadeleye” çağrısı etrafında birleşmek olacaktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et