29 Ağustos 2013 17:40

Yanal dünya

Yanal dünya

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hem kendimizi kandırmak hem de içi boş vaatlerle başkalarını kandırmaya çalışmak, olmazsa olmazlarımız arasında. Yöneticiler, medya ve teknik direktörler bu kandırma faaliyetinde başı çekiyor...
Mesela, CAS’a taşınan şike davası sürecinde, yönetici-medya işbirliğiyle sürekli olarak Fenerbahçe’nin mükemmel bir savunma yaptığı ve bu sayede işin içinden sıyrılacağı ya da hafif bir cezayla bu zorlu dönemi atlatacağı umudu yayıldı. Ama dava hiç de beklentilere uygun sonuçlanmadı. Anlaşılan muhteşem savunma CAS hakimlerini, medya kadar etkilememişti!..
Kurallarını başkasının koyduğu bir oyunda aklımızca uyanıklık edip kendi kafamıza (çıkarımıza) göre kuralları değiştiriyor, hatta bununla yetinmeyip birtakım yeni kurallar uyduruyor ve böylece sorunları aşabileceğimizi zannediyoruz. Tam kendimizi ve başkalarını kandırdığımızı düşünürken gerçeğin can yakıcı şamarı yüzümüzde patlayıveriyor... Yaratılan iyimser hava bir anda bozguna dönüşüyor...
Gerçekliği algılamakta ve sindirmekte zorlanan bazı teknik direktörler de yaptıkları açıklamalarla benzer hayal kırıklıkları yaratabiliyor.
Ersun Yanal’ın Kadıköy’deki Arsenal maçı öncesinde söylediklerini hatırlayalım: “Arsenal’e karşı oynayabilecek güç ve kalitede bir takımız... Oyuncularıma güveniyorum. Buradan avantajlı bir skorla çıkacağımız düşüncesindeyim.”
Maçtan önce adeta gönüllere umut serpiyor... Tabii kazara iyi bir sonuç alınırsa, göğsünü gere gere “ben söylemiştim”in gururunu yaşayabilmek için... Nasreddin Hoca’nın “ya tutarsa” iyimserliği misali!..
Arsenal Teknik Direktörü Arsene Wenger bile takımının mutlak favori olduğu bu karşılaşma öncesinde çok daha temkinli, çok daha rakibe saygılı konuşurken Ersun Yanal’ın, kendi takımının durumunu ve dünya futbolunun önde gelen takımlarının hangi düzeyde futbol oynadığını bilmezmiş gibi üst perdeden atıp tutmasının umut tacirliğinden başka bir anlamı var mı ki?..
Neyse, maç 3-0 kaybediliyor ve açıkça görülüyor ki iki takım arasında kategorik bir fark var. Bir de maçtan sonra Ersun Yanal’ın söylediklerine bakalım: “Yüksek tempoyla oynayan oturmuş bir takıma yenildik... Biz de yüksek tempoyla oynamayı öğrenmek zorundayız...”
Yanal’ın yorumuna göre, yüksek tempoda oynayan bir takım ile yüksek tempoda oynamayı öğrenme aşamasında olan bir takım karşılaşmıştı. Bu değerlendirmeye göre ortaya çıkan sonuç normal sayılmaz mıydı? Anormal olan Ersun Yanal’ın bunun farkına ancak maçtan sonra varabilmesiydi. Zaten Yanal’ın dilinden düşürmediği tempo farkı bir anlamda iki takımın arasındaki kategorik farkın itirafı değil miydi?..
Aradan bir hafta geçti, rövanş günü geldi çattı. Ersun Yanal maçtan bir gün önceki basın toplantısında yine bol keseden sallamayı ihmal etmedi. Bu bir haftada ne, ne kadar değişmiş olabilirdi ki?.. Ama, olur ya bir mucize gerçekleşirse, maçtan sonra “Ben zaten asla pes etmemiştim, takımıma hep inandım ve güvendim” diye konuşmanın hayalini kuruyordu belli ki Yanal.
İki takımın arasındaki fark bariz biçimde ortadayken, Arsene Wenger yine olabildiğince temkinli ve rakibe saygılı konuşmayı elden bırakmadı. Buna karşılık Yanal, “Fenerbahçe olarak büyük bir takımız, büyük bir camiaya sahibiz, büyük taraftarlarımız var. Dünyanın en önemli taraftar kitlelerinden birine sahibiz” gibisinden böyle bir maç için zerrece anlam taşımayan lafların ardından, “Biz Fenerbahçe’yiz. Hiçbir sonuç Fenerbahçe için sürpriz sayılmaz” diye konuşarak bir kez daha iddiasını(!) ortaya koymaktan geri durmadı.
2-0’lık yeni bir hüsranın ardından ise bu kez, biraz daha derli toplu bir takım görüntüsü verdiklerinden, bu maçı birkaç hafta sonra oynasalar daha farklı olacağından, çok daha kompakt, çok daha mücadeleci, çok daha verimli oynamak zorunda olduklarından söz etti.
Yani Yanal’ın da dikkat çektiği gibi Fenerbahçe henüz hazır değil, giderilmesi gereken pek çok eksiği var. Peki buna rağmen maçlardan önce rakibi küçümsercesine iddialı laflar etmenin anlamı ne?..
Ersun Yanal, ikinci maçta daha derli toplu oynadıklarını söylerken bunun, Arsenal’in kendisini sıkmadan, zorlamadan rahat bir tempoyla oynamasından kaynaklandığını fark etmemiş olabilir mi?..
Bir teknik adamın gerçeklerden bu denli uzak olması, maçlardan önce pervasızca umut pompalaması, maçlardan sonra ise bambaşka konuşması, tam bir kendini bilmezlik göstergesi... Umutlu olmak başka, gerçeklerden kopuk bir şekilde umut tacirliği yapmak başka...
Kulüp takımlarımız ya da milli takımımız, sürekli olarak mucizeye ihtiyaç duymaktan kurtulabildiği zaman gerçekten umutlu olabiliriz...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa