Türkiye'nin Suriye politikalarını doğru okumak: Dışında değil içerde tarihsiz pragmatizm
Fotoğraf: Envato
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Emperyalist bölüşümde ulusal kurtuluş savaşlarının yeri açısından önemli bir gün. Dumlupınar’da işgal güçlerine karşı girişilen taarruz günü, kurtuluş savaşının zafer günü kabul ediliyor. Bir zamanlar Osmanlı tebaası olan, çoğu Anadolulu Rumlarının da yer aldığı Yunanistan’a karşı (arkasındaki müttefiklere karşı) zafer günü. Bugün ise yüzyıllarca Osmanlı tebaası olan Suriye’ye Batı taarruzu veya kinetik müdahale, hem de Türkiye’nin de içinde yer aldığı İtilaf Devletleri tarafından konuşuluyor.
Suriye’de ilk görünürde Suriye+İran+Rusya+Çin bir yanda, ABD+İngiltere+Fransa+Türkiye+Suudi Arabistan+Katar+Ürdün+Türkiye diğer yanda gözüküyor.
Dikkat edilirse I. ve II. Paylaşım savaşının ortakları aynı saflarda yer alıyor. Rusya devrim sonrası yer değiştirmişti. Türkiye Yalta Konferansı (II. Dünya Savaşı) sonrası yer değiştiriyor. Yine de böyle bir saflaşmada en garip ve zor duranı Türkiye’nin pozisyonu gözüküyor. Neyse, önce ana konumlanmalara bakalım.
Suriye’de, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da, Irak’ta, hatta Türkiye’de ve genel olarak Ortadoğu ve Dünyada mücadele neler ve kimler arasında geçiyor. Mücadele;
Hıristiyanlık (+Yahudilik) ile İslâm arasında, hatta Alevilik ile Sünnilik arasında mı (kültürel-kimliksel mi),
Batı (ABD üstünlüğü) ile Doğu (Avrasya) arasında mı (iktidar mücadelesi mi),
Koloniyalizm, emperyalizm ile sömürgeler arasında mı (egemenlik-bağımsızlık mı),
Bilim (+Medeniyet) ile gerilik, irtica, din arasında mı (aydınlanma, modernleşme mi),
Demokrasi ile otokrasi arasında mı (rejimsel mi),
Finans kapitalizm ile endüstriyel kapitalizm arasında mı,
Burjuvazi, küresel sermaye ile proleterya, yoksulluk, üçüncü dünya arasında mı (içte ve dışta sınıfsal mı) veya
Bunların çeşitli kesişmelerinden mi oluşuyor?
Veya hiçbiri mi,
Veya hepsini açıklayacak daha genel bir paradigma var mı?
Böyle bir durumda Türkiye+AKP+ÖSO, Suriye+Baas, Rusya+İran, İngiltere+ABD neyi temsil ediyor?
Bir arkadaşla tartışıyoruz, “bu soruların hiçbir anlamı yok” diyor. İngiliz Parlamentosundaki tartışmalarda itirazlara David Cameron’un net bir yanıt verdiğini belirtiyor: “Siz bu refahı nasıl sağladığımızı düşünüyorsunuz?” Bizim david Davutoğlu Suudi Arabistan dönüşü, “işin kenarında köşesinde değil, tam içindeyiz” diyor, ancak ne alacağından emin değil ki işin iktisadi taraflarını geçiştiriyor. Gerçi İngiltere’de müdahaleye itiraz edenlerin büyük kısmının da hangi temelde itirazda bulunduğuna tekrar bakmak gerekiyor. İngiliz, Fransız ve ABD’deki yaygın medyanın, büyük orta burjuvazinin tartışmaları, hatta bir kısım halkın hesapları aşağı yukarı benzer bir iktisadi mantıkla sürüyor: “Sonuçta Suriye’den ne alacağız? Suriye müdahalesi en azından uzun erimde –iktisadi olarak- bir şeylere değecek mi?” Bizde CHP, MHP de biraz bu türden soruyor.
Gerçi Weber, savaşlara, sadece günübirlik iktisadi çıkarla değil, o iktisadi çıkarları da kapsayan daha geniş bir “güç gösterisi” üzerinden de bakılmasını öneriyordu ve büyük devletlerin her zaman böyle gösterilere ihtiyacı olduğunu belirtiyordu. “Kimyasal cezasız kalmamalı” söylemi de bunun üzerine kuruluyor olabilir. Bir tür Kasımpaşalılık denebilir buna. Davutoğlu, Erdoğan’ınki ise daha da trajikomik, arkası boş salt bir güç gösterisi veya daha kötüsü vekâlet savaşı.
Sovyetler ve Yugoslavya’nın dağıtılması sonrası revaçta paradigmalar, eski adıyla pragmatizm, imparatorluk, yeni adıyla postmodernite, küreselleşme, tarihin sonu idi. Tarihin sonu değildi ancak vicdanın, insanlığın sonu idi. Artık büyük ölçekli uzun erimli planlı ekonomi ve sömürüden kısa erimli, parçalı, elastiki bir evreye geçildiğini söylüyorlardı. Artık kalıcı dostluklar yoktu. Bir gün Erdoğan ve Davutoğlu, hatta Mursi olur, yarın Mübarek Esat.
Seçimler yakın, cari açık yüksek. AKP’ye sıcak para lazım. Kim verir, bedeli ne olur, bunların önemi yok. AKP için en kötü senaryo, müdahale yatar, hiç kimse para vermezse, o zaman olur.
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15