30 Ağustos 2013 16:58

Karaburun yollarında

Karaburun yollarında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Karaburun İzmir’in Karaburun yarımadasındaki şirin ilçesidir. Karayolu ile İzmir merkezinden yaklaşık iki saate yakın bir sürede ve biraz da meşakkatli bir yolculuk sonunda varılan ilçeye, 2007 yılında başlatılan Üçkuyular-Karaburun vapur seferleri, üç tarafı denizle yani doğal asfaltla kaplı ülkemizde, karayolu sevdasına yenik düşmüş.
Karaburun ilçesinde her yıl yaklaşık on gün kadar süren fevkalade güzel ve üst düzeyli akademik toplantılar tertip edilmektedir. Tüm meşakkatini genç meslektaşlarımızın yüklendiği toplantılar her açıdan katılanlara fevkalade büyük yararlar sağlamaktadır. Kurum niteliğinde olmayan, atanmış rektörü ya da dekanı bulunmayan Karaburun Üniversitesi her türlü görüşün savunulduğu ve tartışıldığı çok yararlı bir fikir ve tartışma ortamıdır. Her yıl farklı konuların tartışıldığı Karaburun Bilim Kongresi’nin bu yılki sekizinci toplantısında “İktidar ve Dayanışma” konusu ele alınacak.
Her mahallede bir apartman dairesinde kurulan üniversite tabelalı ticarethaneler giderek sermaye ve siyasetin emir ve komuta alanına girerken, Karaburun Bilim Kongresi’nin meslektaşlarımıza nasıl bir soluk alma ortamı oluşturduğunu açıklamaya dahi gerek yok. Her fikir ve görüşe yer verilen, tartışmaların fevkalade seviyeli geçtiği Karaburun toplantıları, şimdiye dek ilgili Belediye Başkanı’nın müzahereti ile sürdürdüğü faaliyetini, umarım ileriki yıllarda da çok uzun süre devam ettirir. Ne acıdır ki, var olan koşullar altında böyle bir kuşku duymamak elde değil. Umuyorum yanılıyorumdur!
Geçen haftalarda Başbakan’ın Rize’deki üniversitenin mütevelli heyeti önünde yapmış olduğu konuşma ilk bölümü ile olumlu olmakla beraber, yarıdan sonra, ilk bölümü ile taban tabana zıt, üniversiteleri baskılayıcı görüşlerle dolu idi. Siyasetin üniversite ile çatışması ne ilktir ne de son olacaktır. Türkiye’de yıllardan beri hemen her üniversite açılışında bir siyasiyi konuk konuşmacı olarak  ağırlamaktadır. Hiçbir anlamı olmayan bu fevkalade çirkin gelenek o kadar yerleşmiştir ki, bir dönemde bir üniversitemiz üst düzeyli siyasiden randevu alamadığı için, derslere başladıktan bir süre sonra, siyasinin gelmesi ile resmi açılışı yapmıştır. Bu durum üniversite için yüz kızartıcı bir manzara oluşturmaktadır, zira üniversite öğrenci ve öğretim üyeleri ile bir akademiadır; siyasetçinin burada yeri ve hükmü yoktur.
Üniversite, sermaye ve onun siyasal uzantısı olan siyaset karşısında özgür eleştirel tavrını ancak her iki kurum karşısında da bağımsızlığını koruyarak sürdürebilir. Bu durum, açıktır ki, sermaye ve siyaset açısından olumlu algılanmaz. Sermaye ve siyaset, karşılarında eleştirel bağımsız kurumlar değil, kendi ideolojilerini üretip toplumda yaygınlaştıracak kurumlar görmek isterler. O nedenle, siyaset üniversite üzerinde siyaset baskı kurarken, TÜSİAD vs. sermaye çevreleri de, hiç görevi olmadığı halde, üniversite üzerine ceste ceste raporlar veya görüşler hazırlar.
Sermaye ve siyasetin üniversite üzerindeki baskıları salt rapor hazırlama ya da beyanatlarla olmaz, sermaye öğretim üyelerine istihdam olanağı sağlayarak ya da kredi destekli projeler vererek, siyaset ise atama ya da bütçe tahsisleri yolu ile üniversiteleri kontrol etmeye çalışır. Bu arada dinci tarikat yuvaları da gençleri “abla” ya da “ağabeyi” direktifleri altında “ikna evleri”nde barındırıp beyinlerini yıkayarak, sömürü düzenini halk nezdinde meşrulaştırır. Gerici tarikat yuvaları üniversite gençliği üzerinde gizli ve sessiz polis işlevi görmektedir. Ne hazindir ki, ileri demokrasinin inşa edileceği savunulan toplumuzda söz konusu gerici yapılanmalar iktidarın koruması altında oluşmakta ve yaşamlarını sürdürmektedir. 

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa