30 Ağustos 2013

Barış insanın elinde...

1 Eylül Dünya Barış Günü için bir yazı yazmayı tasarlıyordum günlerdir. Yeryüzünde adil, kalıcı barışın sağlanmasını, insanlığın o en büyük özlemini dışa vuran; barış için sanatçıların sorumluluklarını, sanat yapıtlarının işlevselliğini bir kez daha anımsadığımız bir yazı… Savaşın kapımızda olduğu şu günlerde, barış için ortak mücadelenin nasıl da yaşamsal olduğunu düşünüyorum… Savaşların, savaş ağaları tarafından ekonomik, politik, psikolojik güç elde etmek için çıkarıldığını; savaşlardan, yalnızca halkların zarar gördüğünü ilkokul çocukları bile biliyor artık. AKP iktidarının savaş politikalarını destekleyen ve savaş çığlıkları atarak halkı savaşın gerekliliğine inandırmaya, yan yana yaşadığımız halklara düşman etmeye çalışan kitle iletişim araçlarının yüzüyse kirlendikçe kirleniyor; çıkar ya da korku nedeniyle iktidarı destekleyen satılık kalemlerden kan damlıyor… Ülkemizde yaşanan acıların, öldürümlerin sorumlusunun, “Haklar ve özgürlükler konusunda hassas” olduğunu iddia eden AKP iktidarı ve Erdoğan olduğu gözlerden kaçırılarak komşulardaki şiddet, baskı ve öldürümler gündeme getiriliyor. Ne için? Tıpkı Irak’ta yaptığı gibi yeraltı, yerüstü kaynaklarına el koymak için Suriye’yi işgale hazırlanan ABD’nin tetikçisi olmak isteyen iktidarı haklı göstermek için… Suriye’deki halkın demokratikleşme istemi, ABD ve AKP iktidarı tarafından bir fırsata dönüştürülmek isteniyor; tıpkı öteki Arap ülkelerinde olduğu gibi… AKP hükümeti, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına hizmet etme konusunda ne kadar istekli olduğunu sürekli ortaya koyuyor. Sınır kentlerimizdeki tutumuyla, Suriye’den kaçan muhalifleri besleyip barındırarak, olanak sağlayarak, destekleyerek. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan bir toplantıda, Suriye muhalefeti, ABD’de yaşayan iş adamı Hasan Hitto’yu muhaliflerin elindeki bölgelerden sorumlu olacak hükümetin başbakanı seçti. Bir tek bu olay bile, kendisini Suriye muhalefeti olarak tanımlayanların kimlerin sözcüsü olduğunu, Suriye’nin işgal edilmesinin kimlere hizmet edeceğini, Washington ve Ankara arasındaki iş birliğinin hangi düzeyde olduğunu gösteriyor.AKP hükümeti, Suriye’ye saldırmak için can atıyor. Bu savaşın sonunda, önüne atılacak kırıntılardan nasiplenmek için… Ülkemizde her geçen gün artan faşist baskıları, antidemokratik uygulamaları gözden gizleyip savaşta dökülecek kanın kendilerini yeniden iktidara taşıması için… Kimin kanının döküleceğiyse fazla önem taşımıyor onlar için; aylar önce “birkaç Mehmet” diye tanımlamamışlar mıydı onları?.. O birkaç Mehmet’in arasında kendi çocukları olmadığı için mi katı bunca yürekleri.? Savaşa sürmek istedikleri binlerce Mehmet, emekçi halkların çocuğu olduğu için mi bunca duyarsızlar onların yaşamlarına? İki fotoğraf karesi var gözlerimin önünde; biri ABD Başkanı Obama, Connecticut’taki ilkokula yapılan saldırıdan sonra gözyaşlarını silerken; ötekisi, Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan, Mısırlı Esma’ya yazılan mektuba ağlarken… Başkan Obama, o günün başkanlığının en kötü günü olduğunu belirterek, 2013 yılında silahların yol açtığı şiddeti önlemeyi amaçlayan düzenlemelerin hayata geçirilmesi için tüm ağırlığını koyacağını belirtmiş. İyi demiş de, şunu da sorarlar insana; Irak’ta, Suriye’de ve dünyanın birçok bölgesinde sizin yol açtığınız şiddet nasıl önlenecek? Ya kendi ülkesinde, devlet güçleri eliyle öldürülen Ceylan’ı, Uğur’u görmeyen; Gezi Parkı direnişinde öldürülen, sakatlanan gencecik çocukların acısını duymayıp Esma’ya ağlayan Erdoğan’a ne demeli? Bu soruların ardı arkası gelmez. Çünkü öylesine haksızlıklarla ve çelişkilerle dolu ki vahşi kapitalizm ve emperyalizmin saldırganlığı… Yanıt ise tek ve açık; emperyalizmin saldırganlığına dur demek, ülkemizdeki iş birlikçilerinin savaş politikalarına karşı çıkmak için BARIŞ İÇİN MÜCADELEMİZİ ortaklaştırmak ve birleştirmek… Bunu ancak ön yargılarımızı ortadan kaldırarak; olay ve olgular karşısındaki tutumumuzu zulmedilenin kimliğine bakmadan, çifte standart gözetmeden belirleyerek gerçekleştirebiliriz. Günümüzdeki savaş çığırtkanlıklarına karşı çıkarken yeryüzünde adil ve kalıcı barış için, bu uzun ve güçlüklerle dolu yolu da yürümek zorundayız. Hangi halktan olursa olsun, bir tek çocuğun burnunun kanamaması, bir tek annenin göz yaşı dökmemesi, bir tek insanın işkence görmemesi, bombalarla, silahlarla öldürülmemesi için… Barışa giden yol uzun ve zorluklarla dolu. En zoru, insanları değiştirip dönüştürmek; kendisinden olmayanın sorunlarına duyarlı kılmak. Bu yolda, sanat yapıtlarının büyük bir işlevi var. Savaşın kapımızı çaldığı bugünlerde ve 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, gelin hep birlikte, Asım Bezirci’nin hazırlayıp Evrensel Basım Yayın’ın yayınladığı “Şairlerimizin Diliyle Barış” kitabını yeniden okuyalım… Barış için mücadelede şairleri, şiirleri yol arkadaşımız kılmak için…

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et