Yine ‘yalnız kaldılar’ galiba!
Suriye’ye bir askeri müdahale için süreç ilerledikçe, saldırı cephesinin önünde yer alan ülkelerde “çözülmeler” de hızlandı.
Suriye’ye askeri müdahale gündeme geldiğinde tatilini keserek İngiltere’ye dönen Başbakan David Cameron parlamento tarafından da büyük bir hayal kırıklığına sürüklendi. İngiltere Parlamentosu hükümete askeri müdahaleye katılmak için izin vermedi! İngiltere Savunma Bakanı Philip Hammond, “ABD ve diğer ülkeler,…İngiltere dahil olmayacağı için hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Ancak İngiltere’nin eksikliğinin, herhangi bir hareketi durduracağını düşünmüyorum” dese de Ortadoğu’da İngiltere’nin olmadığı bir saldırı gücünün askeri bakımdan olmasa da manevi bakımdan ağır bir darbe aldığı da gerçektir.
Kimyasal silahın Esad rejimi tarafından kullanıldığına dair kanıtların yeterince güçlü olmaması, Fransa’nın söylemini de zayıflattı. “BM Güvenlik Konseyi’nin bir kararı olmadan yapılacak askeri bir müdahale kararının karmaşık ve zor bir karar” olacağını söyleyen Fransız sözcü, Fransa’nın endişelerini ifade etti. Fransa Devlet Başkanı Hollande ise, Suriye’ye müdahaleyi savunurken, kanıtlar ve uluslararası uzlaşmalar konusunda daha hassas olmak gerektiğine vurgu yaptı.
ABD’de de durum çok farklı değil. Kimyasal saldırı ilk ortaya çıktığı günlerde, “Kimyasal silah Esad rejimi tarafından kullanıldı. Çok güçlü kanıtlarımız var!” diyen ABD yöntemi; şimdi “Kimyasal silahın Esad”ın emriyle kullanıldığına dair bir kanıt yok!” deme noktasına geldi.
Suriye’de incelemeler yapan BM uzmanlarının da (Henüz raporlarını hazırlamış olmasalar da) kimyasal saldırının Esad rejimi tarafından yapıldığına dair kanıt elde edemedikleri belirtiliyor.
Bu gelişmeler karşısında ABD’nin de “şahin” tavrından bir adım geri atarak; “Müdahalenin hassas, ihtiyatlı ve sınırlı bir adım olacağı, ucu açık bir müdahale olmayacağı” çizgisine çekildiği gözlenmektedir. Ancak böyle sınırlı hale gelmiş bir müdahaleyi ABD’nin, hızlı bir biçimde ve tek başına da yapabileceği belirtiliyor. ABD basınında çıkan haberler de şimdi bu ihtimalin güçlendiği doğrultusunda.
Ancak öte yandan Kongre’den de yönetime, daha güçlü kanıtlar bulması konusunda uyarılar yapılmaktadır ve tepkiler yakın müttefiklerin geri adım atmasıyla, Obama yönetimini de zorlayacak bir boyuta gelmeye başlamıştır.
Eğer Suriye’de saldırı bölgesinde incelemeler yapan BM uzmanlarının raporu da saldırıyı Esad rejiminin yaptığına dair “güçlü kanıtlar sunamazsa” (Ki bu ihtimal çok azdır) Suriye’ye yönelik saldırının Doğu Akdeniz’de büyük bir askeri yığınak olarak kalacağı, ama bir askeri harekat olarak gelişmesinin zorlaşacağı da anlaşılmaktadır. Ama bu kadar geriye çekmesine karşın ABD, Türkiye, İsrail ve Ürdün’e bir saldırı olursa bu ülkelerle arasındaki savunma anlaşmasının gereğini yaparak bu ülkeleri “koruyacağını” da açıkladı!
Saldırı güçlerinin ön cephesi böyle çözülünce, “Girelim, vuralım, bitirelim” diyen, saldırının en radikal savunucusu olarak tek başına Türkiye kalmıştır. Tam da, “Bakın sonunda bizim dediğimize geldiler” demeye hazırlanırken!
Herhalde Erdoğan-Davutoğlu ekibi, “o değerli yalnızlıklarının” şimdi “daha değerlendiğini” savunacaklardır. Aksi halde açıkça “politikalarının iflas ettiğini” savunmak zorunda kalacaklardır.
Nitekim AKP Hükümeti aralıksız “dış politika zirveleri” yapıp Suriye sınırı boyunca ve askeri üslerde olağanüstü önlemler alırken; yandaş medya ve yandaş medyayla aynı çizgiden yürüyen sermaye medyası savaş tamtamlarını her gün daha hızlı çalmaya devam etmektedir. Ancak AKP Hükümeti, ne kadar gözü kara davranırsa davransın, hazırlanan saldırı son sözü ABD’nin söyleyeceği bir askeri müdahaledir. ABD’nin geldiği çizgi ise; eğer bir askeri müdahaleye karar verilse bile bu müdahalenin, Türkiye’yi içine saplandığı bataklıktan çıkaracak bir müdahale olmayacağı gibi bataklığı daha da derinleştireceği anlaşılmaktadır.
İki gün önce bu köşeden, “Bu müdahale bizimkileri kesmez!” demiştik. Şimdi bir adım daha atarak, “Bu müdahale bizimkiler için müdahale bile sayılmaz” diyebiliriz.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et