Haydi, barış için mücadeleye!
Bugün 1 Eylül, Dünya Barış Günü! Dünya halkları, uzun yıllardan beri, her 1 Eylül’de barış taleplerini yineliyorlar.
“Barış içinde bir insanlık”, bir “Dünya Barış Günü” olmadan önce de belki binlerce yıldan beri, insanlığın talebi olmuştur. Ancak bugün içinden geçtiğimiz süreç, Dünya Barış Günü’nde temsil olunan değerlerin, sadece “genel” olarak tehdit altında olduğu değil dünyanın somut çatışmaların, savaşların tehdidi altında bulunduğu pek çok ülkede emperyalist müdahalelerin, savaşların ve iç karışıklıkların sürdüğü bir süreçtir. Öyle ki, dünya halkları Dünya Barış Günü’nde barış taleplerini yükseltirken ABD’den Fransa‘ya İsrail’den Türkiye’ye hükümetler, savaş koalisyonları oluşturmak için gece gündüz demeden “toplantılar” yapmakta, “kriz yönetimleri” oluşturmakta, savaş uçaklarını, savaş gemilerini, balistik füzelerini, hazırlandıkları savaşın ihtiyaçlarına göre yeniden konuşlandırmaktadırlar.
Yok edici savaş araçlarının yoğunlaştırdığı son alan Doğu Akdeniz’dir.
Türkiye bu bölgede bir barış ya da savaş gücü olarak son derece önemlidir. Ama bir zamandan beri Türkiye’nin AKP Hükümeti, bölge ülkelerinde emperyalist müdahalelerin daha etkin olması için halkların kaderini batılı emperyalistlerin ve Türkiye’nin belirlediği bir bölge gücü olmak için çalışmaktadır.
AKP Hükümetinin emperyalistlerin bölge stratejisine bağlanan “yeni Osmanlıcı politikası” da çoğu ülke için bir dış politika olan “savaşı”, “şiddetle sonuç alma” politikasını, Türkiye için bir yandan Kürt sorunu öte yandan da Suriye krizi üstünden bir iç politikaya, iç soruna da dönüşmüş bulunmaktadır. Dahası AKP Hükümeti izlediği “bölge gücü olma” ve “yeni Osmanlıcı” hayalleriyle süslenen politikasıyla, bölgede ABD ve batılı emperyalistlerden bile fazla müdahale yanlısı bir ülke haline gelmiştir. Öyle ki Türkiye, ABD’nin Suriye’ye karşı “Kısa süreli, hedefleri daraltılmış bir askeri müdahale” girişimine karşı çıkarken, müdahalenin Esad’ı devirecek kadar uzun ve şiddetle olmasını açıkça savunmaktadır. Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin bu tutumunu, Dünya Barış Günü vesilesiyle ve Suriye’ye yönelik askeri müdahale hazırlıklarına da “hayır” diyen çağrıların yükseldiği günlerde yapmıştır.
Türkiye’de ise son iki yıldan beri barış çağrıları daha yüksek perdeden dile getirilmektedir. Çünkü bir yandan Kürt sorununun çözümü için savaş ve barış girişimleri birlikte yürümektedir. Bu çerçevede bir “Barış ve Müzakere süreci” işlemektedir; ama süreç hükümetin ayak sürümesi ve sorunu hâlâ “terör sorunu” olarak görmesinden gelen handikapın tehdidi altındadır. Bu da Kürtlerle Türklerin barışması, kardeşleşmesi için mücadeleyi her geçen gün daha da önemli kılmaktadır. Nitekim hafta boyunca değişik illerde yapılan barış taleplerini ifade eden değişik etkinliklerle (bugün yapılacak mitinglerde) “Barış ve Müzakere süreci”nin talepleri haykırılmaktadır.
Suriye’de ise, hele de bugün iki yıldan beri süren kanlı bir iç savaşa bir de emperyalist silahlı güçlerin müdahalesinin eklenmesi için emperyalistler ve bölge gericiliği son hızla çalışmaktadır. Bu da Türkiye’deki barış mücadelesine ve onun taleplerine aciliyet ve önem kazandırmıştır. Türkiye burada da saldırı için en “hevesli”, en “şahin” teşvikçi rolündedir.
Evet, Dünya Barış Günü’nde de savaşlarla egemenliklerini sürdürmek isteyen emperyalist-gerici güçlere karşı barış taleplerini haykırıyoruz; bu taleplerin önemi ve aciliyetinin halkın her kesiminde hissedilmesi için çalışıyoruz. Ancak şu bir gerçek ki, barış mücadelesi bir günlük, bir haftalık etkinliklerle sınırlı bir mücadele değildir. Tersine bu yılın 365 günü, günün 24 saati sürdürülmesi gereken bir mücadeledir. Dahası bu mücadele “genel-rutin”, “gönüllü” bir mücadele olmadan öte bir stratejiye sahip, örgütlü, bir barış ve demokrasi cephesinin sürdürebileceği bir mücadele olduğunun bilinciyle davranmakla karşı karşıyayız.
1 Eylül’den sonra da barış mücadelesine, bölgeye emperyalist müdahalelere karşı mücadeleye devam etmek, hatta 1 Eylül’ün yarattığı etkiyi daha ileri götürmekle yükümlüyüz.
Öyleyse haydi;
Kürt sorununun barış ve halkların kardeşliği temelinde çözümü için;
Suriye ve tüm bölgeye her tür emperyalist-gerici müdahaleye karşı durmak için;
Savaşların, iç çatışmaların tarihte kaldığı, gerçek bir barış dünyası için mücadeleye!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et