Seçimler
Fotoğraf: Envato
DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası Genel Sekreteri Remzi Çalışkan, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesi gereğince Tanay'ı işten çıkarmak zorunda kaldıklarını söylemiş. Bianet'in haberine göre; "Taylan Tanay'ı tutuklu olduğu için çıkarmış değiliz. Kendisi Sosyal-İş üyesi olmamakla birlikte, Sosyal-İş ile toplu iş sözleşmemiz olduğu için, onu da sendika üyesi olarak sayarak normalde bir ayda iş akdini feshetmemiz gerekirken bunu yapmadık, bu durumu tolere ederek kendisini 180 gün ücretsiz izinli saydık ki tahliye edildiği takdirde işine geri dönebilsin. İşten çıkarmak istemiyorduk ancak sadece bir defa ücretsiz izin verebileceğimiz için başka bir şansımız kalmamıştı. Bağlı olduğumuz 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinde bir çalışanın tutuklanma halinde aynı kanunun 17. maddesinde belirtilen bildirim süresini aştığı takdirde iş akdinin feshedileceği yer alır.", demiş. İş Kanunu'nun ilgili maddesi, "süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir", diyor. Sanırım açıklamada yer alan "feshedileceği" ifadesi ile yasanın içindeki "feshedilebilir" sözcüğü arasındaki farkı hepimiz biliyoruz.
Bunun üzerine sevgili Taylan Tanay DİSK Başkanı'na bir mektup yazmış. O mektubun bazı kısımlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
"AV. TAYLAN TANAY'DAN DİSK BAŞKANINA AÇIK MEKTUP!
Sayın Kani BEKO
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı
Genel Başkanlığını yürüttüğünüz GENEL - İŞ Sendikası'nda Ocak 2012 yılından itibaren kadrolu avukat olarak çalışmaktayken 2 Ağustos 2013 tarihinde "6 aylık tutukluluk" nedeniyle işten atıldım.
Altında sizin ve genel sekreteriniz Remzi ÇALIŞKAN'ın imzası bulunan karar Ramazan Bayramından 1 gün önce elime ulaştı. Hiçbir masraftan kaçınmayarak APS marifetiyle bayrama yetiştirdiğiniz için ayrıca teşekkür (!) ederim. İşveren sıfatına da sahip olmanız hasebiyle unutmuş olabileceğinizi düşünerek bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Kuşkusuz salt işveren sıfatını taşısaydınız bu hatırlatmalara gerek kalmazdı. Buna karşın çalıştığım kurumun Türkiye İşçi sınıfının öncü sendikası olması yine adında "Devrimci" ibaresi başta size olmak üzere hepimize bazı tarihsel sorumluluklar yüklüyor. Yine hakkımda yaptığınız işlem en kibar tanımıyla bu sorumlulukları unuttuğunuzu gösteriyor. İş akdimin feshi dolayısıyla yapılan açıklama üzerine "yasaları uyguladık" şeklindeki cevabınızı gazetede okudum. İş akdimin feshedilmesini yasal bir işlem olarak nitelendiriyorsunuz. Evet İş Kanunu işverene, işçisinin 6 ay tutuklu kalması halinde iş akdini haklı nedenle feshedebileceğini düzenliyor. Dikkat ederseniz bir zorunluluk değil - bileceği yazıyor. Yani bir zorunluluklar değil tercihten bahsediyor. Ve siz beni işten attınız. O arkasına gizlediğiniz yasa bu gerçeği saklayamayacak kadar minnacık." Mektup devam ediyor. "...18 Ocak 2013 tarihinde tutuklandım. Devrimcilerin, işçilerin, yoksulların avukatlığını yürüttüğüm gerekçesiyle suçlanıyorum. 24 Aralık 2013 tarihinde neden grevlere, işçi eylemlerine katıldığım sorusuna cevap vermem istendiğinde sendikadaki işinden atılmış bir emekçi olarak, işçi sınıfının mücadelesine olan inancımla cevap vereceğim. Bugün tüm topluma, toplumsal, siyasal, sendikal muhalefete yönelik açık bir terör uygulanıyor. Dünyanın en büyük siyasi tutsak kitlesine sahibiz. Onlarca sendikacı, yüzlerce işçi tutuklu. Sizin de altında imzanız bulunan birçok bildiri ve metinde siz bu durumu doğru ve haklı olarak "Faşizm" olarak nitelendiriyorsunuz. Dahası Faşizme teslim olmayacağınızı belirtiyorsunuz. Buna/bize yönelik teröre beni işten atarak mı mücadele ediyorsunuz?" Sevgili Taylan mektubunu bitirirken, çok önemli bir gerçeği anımsatıyor. "… Benim/bizim işçi sınıfıyla DİSK ile olan bağımız o feshettiğiniz iş akdine dayanarak kurulmadığı için ben sadece işimi kaybettim. Oysa siz tarihinizi, sınıfınızı..."
Yaşananlar ve paylaştığım bu mektup her zaman olduğu gibi çifte standartlarla yaşadığımızın çok açık bir göstergesi sanırım. Sevgili Taylan'ın işten çıkarılması bir seçim yapıldığını gösteriyor.
Suriye'de Esad'ın kimyasal silah kullandığını iddia ederek işgal hazırlıkları yapan, Irak'ı benzer sanrılarla işgal eden ABD ve diğer emperyalist blok Bosna'da etnik temizlik yapılırken sessiz kalmayı seçiyor, Rojava'da yaşanan katliama, Roboski'de çocukların bombalanıp katledilmesine, Gezi sürecinde dövülerek, gaz fişekleriyle gençlerin öldürülüp, onlarcasının kör edilmesine sessiz kalıp, Mavi Marmara saldırısına, Bosna'da yaşanan katliama lanet eden tutum da açık bir seçimdir. Ortadoğu kan gölüne dönüşürken, seçimleri doğru yapmak gerekir.
Türkiye'nin en büyük sınıf hareketinin Taylan Tanay'ın iş akdini feshetme seçimi, emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda yaptıkları savaştan yana seçimlerden önemsiz değildir. Barış için yükselen seslerinin inandırıcılığında, her seçim bir diğeri kadar değer taşıyacaktır.
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26