Şeriat gelir mi?
Fotoğraf: Envato
Yahu Dostlar, bayılıyorum şu Eflatun (-)’a.
Ne demiş?
Demiş ki: “Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır.”
Ne baba laf değil mi?
Ben geçen gün bir gazetede rastlantısal olarak okudum, bayıldım.
KORKU YÜREKLERE BULANDI
Gazeteyi okuduğum “café”de arka masada oturan iki kadın: “AKP cumhuriyeti yıkacak, şeriatı getirecek,” diye söyleniyor, oraya buraya telefonlar ediyor, kendi düşüncelerine taraftar topluyorlardı.
Size bir şey deyivereyim, son günlerde bazı insanlar bir tuhaf oldu, korku yüreklerine doldu. Nerede Mustafa Kemal resmine, heykeline, filmine rastlasalar ağlıyorlar, bayrak görünce ellerini çırpıyorlar.
Dilim döndüğünce onlara: “Amanın,” diyorum, Mustafa Kemal’in düşünceleri değil de resimleri, heykelleriyle ya da dalgalanan bayraklarla şeriata ‘kış’ denilecekse, hele bir bakının çevrenize… Her bir yanımız Mustafa Kemal’in birbirinden kötü yapılmış, orantısız heykelleriyle dolu. Kentlerimizin yüksek olan ya da olmayan tepelerinin, tepeciklerinin hepsinde bayraklar dikili… Hatta evlerden, (yerli yersiz) üzerinde kalpaklı Atatürk resmi olan bayraklar sarkıyor.”
AYDIN HANTALLIĞI
Ordu: “O tak diye emrediyor, ben de şak diye yapıyorum”lu günlerine döndüğünden, artık bu ülkenin yetiştirdiği ya da bu ülkede kendini yetiştiren aydın (entelektüel) insanlara, aydınlık insanlara, gençlere güveniliyor. Aydın insanımın bile uyuduğuna, uyutulduğuna asla inanmıyor ya da bana inanıyor numarası yapıyorlar. “Tamam, korkunun ecele faydası var, korkalım, tamam da, şu durumda korkuya ‘mahal’ yok,” falan diyorum. “Eflatun dedenin ‘İsa’dan Çoook Önce’ saptadığı aydın hantallığına karşın, bugüne kadar bu ülkeye şeriat gelmemiş be, getirilememiş, bundan sonra da gelmez, kimse de getiremez, korkmayın” diyerek yüzlerine bakıp, ellerini tutuyorum.
Konuştuklarımı, görüştüklerimi inandırabilmek amacıyla, vallahi işi gücü bıraktım, oradan buradan buldum, buluşturdum, sordum, soruşturdum, iyi kötü bir “karşıdevrim” kronolojisi oluşturdum.
Gelin, bu bilgileri sizinle paylaşalım, sonrasında beraber karar verelim bu ülkeye şeriat gelir mi, gelmez mi?
MAREŞALIN CENAZESİ
1923-1949 yılları arası Said Nursi’nin “Yeni Said” olarak adlandırıldığı dönemdir. Risale-i Nur bu dönemde yaygın olarak okur ve “mürid” bulmuş ve engellenememiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 23 Aralık 1930 günü yıllar sonra Attila İlhan’ın: “… elsiz ayaksız bir yeşil yılan / yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal / hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler / çün buyurdun kesenleri astılar / sen uyudun asılanlar dirildi” dizeleriyle betimlediği, hem de Mustafa Kemal’in iktidarında, Menemen Olayı yaşanmış. Aradan 19 yıl geçmiş 4 Şubat 1949 günü iki “meczup” Meclis’te ezan okumuş, kimse ses etmemiş. 11 gün sonra ilkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulmaya başlanmış, (o günkü) aydınım “gık” dememiş.
1 Mart 1950’de CHP hükümeti, Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair 677 sayılı yasayı yürürlükten kaldırmış, aynı anda güya Türk büyüklerine ait olan ve sanatsal değer taşıdığı savlanan, ilk aşamada 19 türbe Milli Eğitim Bakanlığınca(!) halka açılmış, ama o sırada “aydın”larım kulaklarının üstüne yatmaktaymış. 12 Nisan 1950 günü Mareşal Fevzi Çakmak için düzenlenen cenaze töreninde gericiler dini siyasete alet ederek gövde gösterisi yapmışlar, “n’oluyor” diyen “aydın” çıkmamış.
ASILANLAR DİRİLMEDEN ÖNCE
29 Mayıs 1950’de Başbakan Menderes, “sadece millete mal olmuş inkılâplarımızı saklı tutacağız” diyerek ilk irtica işaret fişeğini ateşlemiş, “aydın”ımdan ses yok. 16 Haziran 1950’de ezanın Arapça okunması; 5 Temmuz 1950’de de radyoda dini program yayımlama yasakları kaldırılmış. 21 Ekim 1950 günü Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda din derslerinin zorunlu okutulması kararını almış. 3 Aralık 1950’de Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkında 23 Eylül 1931 günlü, 12073 sayılı kararnamedeki yasaklama kaldırılmış. Böylece Kuran kursu ve imam hatip okullarına yemyeşil ışıklar yakılmış. Benim “aydın”ım uykusundan uyanmamış.
GELMİŞİZ 1953’E…
Ne olmuş 1953’de?
Köy Enstitüleri, ilköğretmen okullarına dönüştürülmüş. Yasa değişikliği ile “siyasi yayın ya da beyanlarda bulunmak, öğretim üyeliğinden çıkarılmaya neden olan bir suç” sayılmaya başlanmış. Bir yıl sonra, 25 yılını dolduran öğretim üyelerinin emekliye ayrılmasını sağlayan yasa ile öğretim görevlilerini bakanlık emrine alan ya da görevden uzaklaştırmasını sağlayan yasa çıkarılmış. Hemen o günlerden sonra (yıl 1955), Başbakan Menderes, DP Meclis grubunda arkadaşlarına şöyle seslenmiş: “Siz öyle güçlüsünüz ki, isterseniz Anayasa’yı bile değiştirebilir, hilafeti geri getirebilirsiniz.” O devrin beşgen yüzlü, “beşuş” çehreli başbakanı olup asılan, sonra da anıt mezara yatırılan Adnan Bey bu “davetle” yetinmemiş, 1956’da Konya’da halka hitap ederken “ortaokullara din dersleri konulacağını” açıklamış. Nitekim ortaokul ders programlarına seçmeli din dersleri konulmuş.
“Aydın”ım o günlerde de yokmuş.
“Karşıdevrim Kronolojisi” andıklarımdan ibaret değil elbette, ama bu kadarcığını bile yeterli buluyorum.
İşin matrağı ne biliyor musunuz?
Şeriat gelecek diye bugünlerde ben de çok korkuyorum!
- Tiyatro keyfi gene vefa borcu ödüyor: Cahide Sonku Müzikali* 02 Aralık 2015 01:00
- Berksoy'dan Haldun Taner'e doğum günü armağanı: 'Dün-bugün' 28 Ekim 2015 01:00
- ‘Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa’... 21 Ekim 2015 00:16
- 283 sanatçımızın 'Teröre hayır, kardeşliğe evet' bildirisi 14 Ekim 2015 01:00
- Yeni sezon geldi hoş geldi, aynaya renk geldi 07 Ekim 2015 00:51
- 13. Kıbrıs Tiyatro Festivali’nin en sivri oyunu: “Halktan Biri” 30 Eylül 2015 00:51
- Barışın çivisini çakmak 23 Eylül 2015 00:51
- Şu an batmakta olan geminin duvarlarına resim yapmaktasınız 16 Eylül 2015 00:52
- Şiirimizin 50 yıllık bey oğlu: 'Ataol Behramoğlu' 09 Eylül 2015 01:00
- Topçu, Levent Üzümcü'ye sahip çıksana... 02 Eylül 2015 01:00
- Tomris İncer, hasta karakterine can verirken… 26 Ağustos 2015 00:32
- Bahçeli, Özkan ve Kocabıyık için suç duyurusunda bulunuyorum 19 Ağustos 2015 01:00