3 Eylül 2013

Barış mücadelesi ve çözüm süreci

Suriye krizinin derinleşmesi ve son günlerde “kimyasal silah” kullanılması üstünden yapılan “askeri müdahale” girişimleri Öcalan ile Hükümet arasındaki “Çözüm ve Müzakere sürecini” kamuoyu gündeminde geriye itmiş görünüyordu. Ancak, Dünya Barış Günü etkinlikleri içinde görüldü ki, gerek Kürt halkı gerekse Türkiye’nin demokrasi güçleri süreci dikkatle “izlemektedir”ler. Dahası, bu tarafsız bir “izleme”, bir “bekleme” de değildir. Tersine hükümete yönelik eleştirilerin arttığı, özellikle Kürt halk kesimleri içinde sürecin başlarındaki “ihtiyatlı iyimserliğin” yok olduğu, sürecin “ihtiyatlı kötümserlik” diyebileceğimiz bir tutuma evrildiği gözlenmektedir.
Süreci az çok yakından izleyen “tarafsız gözlemciler”, aydın ve demokrat kamuoyu, Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulunmasından yana olanlar, geçen sekiz ay boyunca Hükümetin “Süreç sorunsuz işliyor” deme ötesinde çok da adım atmadığını görmekte, bu açıdan Hükümete, üstüne düşeni yapmadığı için giderek daha sert eleştiriler yöneltmektedirler.
Uzunca bir zaman bu eleştirileri görmezden duymazdan gelmeyi tercih eden Hükümetin; Kandil’den, BDP’den, İmralı’dan aydın ve demokrat çevrelerden gelen eleştirilerin de sertleşmeye başlamasıyla, karşı bir propaganda başlattığına tanık olduk, oluyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın, “PKK’nin silahlı güçlerinden sınır dışına çıkanların yüzde 20’yi aşmadığını” söylemesinden beri Başbakanın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan önderliğinde yandaş basın, “Silahlı güçlerin çıkmadığı, çıkmakta ayak sürüdüğü” üstünden bir propagandaya giriştiler.
“Hükümet adım atmalı, kalıcı çözüm için yol temizliği yapmalı” taleplerine karşı, “süreç sorunsuz işliyor” diye yanıt veren Hükümet cenahının sözcüleri, şimdi ağız değiştirdiler. Baş Siyasi Danışman Akdoğan, gelinen durumu; “Öcalan haziran demesine rağmen eylüle gelmişken çekilmenin yüzde 20’lerde kalması, Öcalan’ın sözünün havada bırakıldığını gösterir” diyerek, kendi adım atamamalarına bahane uydurmaktadır. Sadece bu kadar da değil Akdoğan, “Bizim söylediğimiz örgütün gereken adımları atmadığı, Türkiye içinde illegaliteyi sürdürdüğü, baskı ve tehdidi devam ettirdiği, sürecin ruhuna uymayan tehdit ve hakaret açıklamalarıyla süreci gerdiğidir.” diyerek suçlamalarını ağırlaştırmaktadır.
Yalçın Akdoğan “Örgüt gereken adımları atmamaktadır” demektedir ama Hükümetin bırakalım “gereken adımları” atmayı, hiçbir adım atmadığının üstünden atlamaktadır.
Sürecin ihtiyaçlarını karşılayacak propagandasıyla çıkarılan “demokratikleşme paketleri”nin de içinin boş çıktığı herkesin malumudur. Dahası, sürecin ikinci aşamasının ihtiyaçlarını karşılayacağı iddiasıyla üstünde beklenti yaratılan, şimdi Başbakan Erdoğan’ın önünde olduğu söylenen pakette de sürecin ihtiyacı olan düzenlemelerin olmadığı da artık bir bilinmeyen değildir. Örneğin bu pakette, ana dilinde eğitim, seçim barajının kaldırılması, en azından düşürülmesi, binlerce KCK tutuklusunun serbest bırakılmasının önünü açacak düzenlemelerin olmadığı biliniyor.
Ancak şu da çok açık ki, sürecin “Tıkanma eğiliminin güçlenmesi”nden şikayet edenler, silahlı çatışmaların yeniden başlamasını beklemiyor. Çünkü Hükümet de PKK tarafı da çatışmaların yeniden başlamasının hem Kürt halkı hem de Türk kökenli halk kesimlerinin sürece verdiği büyük desteğin bitmesi ve tersine çatışmaları başlatan tarafa karşı tutum almaları demek olacağını bilmektedir.
Ancak burada şu da bir önceki kadar gerçek ki, “çözüm sürecinin” bir sonuca varmadan sürüp gitmesi de beklenemez. Çünkü süreç anlamlı gelişmeler olmadan uzadıkça çözüm sürecine destek veren kesimlerin hevesi kırılacağı gibi sürece verilen destek zayıflayacaktır. Bunun da ötesinde Suriye’ye askeri müdahale aşamasına kadar gelen krizin tüm bölgeyi sarması, bölgenin diğer çelişkileriyle birleşerek, istikrarsızlık ve savaş etkenlerinin yükselmesinin kışkırtılması, çözüm sürecini de ciddi biçimde tehdit edecektir. Çünkü savaş ve çatışmaların yoğunlaştığı bir bölgede barış sürecinin bundan etkilenmeden ilerlemesi beklenemez. Bu yüzden de sürecin ihtiyacı olan adımların atılmasında Hükümetin daha aktif olması için halkın sürece müdahalesi, halk güçlerinin (hem Kürt hem de Türk kökenli halk kesimleri), demokrasi güçlerinin çözüm için daha aktif bir mücadele hattına girmesi burada belirleyici olacaktır.
Bölgedeki gelişmeler bunu daha önemli hale getirmiştir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et