5 Eylül 2013

Barış ve kardeşliği kararlılıkla savunmak

Salı günü öğle saatlerinde önce medya, sonra politika kulisleri karıştı. Çünkü Akdeniz’in ortasından “iki balistik füzenin ateşlendiğini” duyurmuştu Rusya ajansı. Doğal olarak herkes de ABD’nin Suriye’ye saldırısının başladığı sonucunu çıkardı.    
Ancak kısa bir süre sonra anlaşıldı ki, ABD ve İsrail kuvvetleri, Akdeniz’in ortasında, “balistik füze denemesi yapıyor”du. Yani Suriye’ye saldıracakları silahlarını deniyorlardı!
Aynı günün akşam saatlerine doğru başka bir heyecanlandıran haber de Türkiye-Suriye sınırından geldi. Türkiye sınırına çok yakın bir yerde kurulan “mühimmat deposu” denilen bir binada gerçekleşen patlamada 5’i Suriye 1’i TC uyruklu 6 kişi yaşamını yitirmişti!
Bu konuda ilk haberlerde bölgenin Suriyeli muhaliflerin denetiminde olduğu ve binanın da “muhaliflerin mühimmat deposu” olduğu belirtiliyordu. Sonra bu bilgiler karartılmak amaçlı olarak yenilendi! Patlamanın hurdalıkta olduğu binanın da Türkiye’ye “kaçak” olarak getirilen hurdaların deposu olduğu, hurdaların içinde “patlamamış bir obüs mermisi”nin nakliye sırasında patladığı iddia edildi.
Peki bu açıklamalar ne kadar inandırıcı ya da ne kadar doğruydu?
Elbette söylenenlerin olup biteni ne kadar yansıttığını bilmek çok olanaklı değil. Ama Suriye’ye bir askeri müdahalenin artık bir an meselesi olduğu dikkate alındığında sınırdaki patlamayı, “Suriye’de bir kaçak hurda deposunda patlama oldu” gibi basit bir “kaçakçılık” ve ondan da basit bir “kaza”ya indirgemek kimse için inandırıcı olamaz!
Çünkü söz konusu bölge, “patlamaya hazır mühimmatın Suriye’ye geçirildiği” bir sınırdır ve sınırdaki kaçakçılık, her tür mal giriş çıkışı bu faaliyetin lojistiği olarak vardır! Ve haber bir “silah-mühimmat deposu”na işaret etmektedir.
Bu yüzden patlamanın da şu veya bu şekilde, muhalefete verilen silahların depolandığı depoda yaşandığını anlamak çok daha gerçekçidir. Ki, o Türkiye sınırında kendine koruma ve destek bulan muhalefetin el Kaide, el Nusra, vb. örgütler olduğunu cümle alem biliyor. Dahası kısa bir süre önce de olsa Türkiye bu muhalefete silah yardımı yapmadığını ve yapmayacağını açıklamıştı! Patlama bunun böyle olmadığını göstermiştir.
Gerek Akdeniz’in ortasında “balistik füze” fırlatılarak yapılan “tatbikat” gerekse Türkiye-Suriye sınırında “hurda kaçakçılığı” ve “kaza” olarak gösterilen patlama Suriye’ye yönelik saldırının ne kadar ısındığını; hatta Türkiye’nin saldırıya desteğinin nasıl olacağını göstermektedir.
Şöyle ki;
ABD ve İsrail (resmiyette ABD) Akdeniz’den Suriye’ye “balistik füzeler” fırlatıp belirlenen hedefleri vururken, Türkiye de sınırdan silah, mühimmat, sağlık, gıda … lojistik vb. destekle şeriatçı çeteleri (resmiyette Suriye muhalefetini) destekleyerek, saldırının gücünü artırıcı ve saldırıdan sonra da müdahaleyi sürdüren bir yükümlülüğü benimseyecektir! Bunun biçimi, yoğunluğu vb. herhalde zamanla belirlenecektir. Ama ana çerçeve böyle belirlenmiş görünmektedir. Bunu, hem Başbakan Erdoğan’ın hem de Hükümet Sözcüsü Arınç’ın ağzından açıkça “Saldırının Esad rejiminin düşürülmesine kadar sürmesi” biçimindeki ısrarlarından da anlıyoruz.
Bu yüzden de “mühimmat deposundaki patlama”, “hurdadaki patlama”dan çok, bir “Türkiye’den alınan mühimmat patlaması” olarak anlam kazanmaktadır.
Bölgede kazan kaynamakta, altına yeni odunlar atılmaktadır. Bu da bölgeyi daha da ısıtmaktadır. Bu yüzden de Akdeniz’in ortasındaki tatbikatlar, sınırdaki patlamalar, sınırı geçerek evlerindeki (Ceylanpınar’da) insanları öldüren mermilerin sayısının artması… Suriye’ye askeri bir müdahale olmasa bile bölgede çatışmaların daha da yayılacağı ve şiddetleneceğine işaret etmektedir.
“ABD tek başına Suriye’ye saldırmaya cesaret edecek midir?​”, “Obama yönetimi topu Kongreye atarken, güçlenmeyi mi amaçlamıştır yoksa ‘Kongre belki hayır der de bu badireden yırtarız’ diye mi Kongreye başvurmuştur?​”,… gibi sorular olsa da bölge ısınmaktadır. Bölgenin demokrasi güçlerine de savaşa daha güçlü biçimde hayır demek, barışı, halkların kardeşliğini daha bir kararlılıkla savunmak düşmektedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et