Süt dişi ve kardeşlik
Türkçe çocuklar için kullanılan güzel sözler ve benzetmeler açısından zengin bir dil. Türkçede ‘süt’ sözcüğünden türetilmiş birçok birleşik sözcük veya deyiş var. Bu, hiç kuşkusuz, bebekler için ana sütünün çok önemli olmasından kaynaklanıyor.
Akla ilk gelen örnek ‘süt çocuğu’. Sütü olmayan bir anne yerine süt veren kadın, ‘sütana’ ya da ‘sütanne’. Benzer şekilde türetilmiş, ‘süt kardeşi’, ‘sütnine’, ‘sütoğul’ da var. Hatta ‘sütbaba’ bile var. Bebeğe süt veren kadının eşi bile önemli görülmüş ve ona böyle bir sıfat verilmiş.
‘Süt’ sözcüğünden türetilmiş benzetmeler içinde ‘süt dişi’ belki de en sevimli olanı. Bebeklerin altıncı aydan sonra çıkardıkları ve altı yedi yıl sonra yerine kalıcı dişlerin alacağı dişlere, ‘süt dişi’ denmiş.
‘Süt dişi’ Yunancada da var. Bu sevimli benzetme Türkçe ve Yunanca arasındaki nice benzerlikten yalnızca biri. Türkçe ve Yunanca konuşan halklar çok ama çok uzun süre bir arada yaşarken, tıpatıp aynı sözcükler veya benzer kalıplar, benzetmeler kullanmışlar.
Türkçe ve Yunanca arasındaki nice benzerlik, binlerce yıldır yurtları Anadolu olan Rumların düşman bilinmesini isteyen milliyetçilerin ve dincilerin hiç de umrunda olmadı ve olmayacak da…
Milliyetçiler için ulus ezelden beri var olan ve hiçbir zaman silinemeyecek denli güçlü bir gerçek. Aynı şekilde din, dinciler açısından icat edildiği günden sonsuza dek her zaman var olacak, ortadan kaldırılamayacak denli güçlü bir gerçek.
***
Dünyayı dogmalara sığdırmaya çalışanlar için aile kavramı da ulus ve din kavramları kadar önemli bir kavram. AKP’nin sosyal politikaları din ve kapitalizm ile şekillendirildiği için, aile kavramı tanrıdan gelen kutsal ve dokunulmaz bir gerçek olarak sunuluyor.
Tam da bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, müftülere, evlenme-boşanma istatistiklerini sürekli takip etmelerini söylemesi hiç şaşırtıcı değil. Diyanet İşleri Başkanı mayıs ayında yaptığı açıklamada “Aile bizim dünyadaki cennetimizdir” demiş.
Görmez, “Yetimi geniş anlamıyla almamız lazım. Ailenin huzurunu, barışını yaşayamayan her çocuk yetimdir. Dünyada yetim olan her çocukla dünyamızın cenneti olan ailemizin huzuru, barışı, paylaşmanın verdiği duygusu kelimelerle ifade edilemez. En hayırlı ev, içinde sahipsiz, kimsesiz bir yetimin himaye edildiği evdir.” demiş.
“Bizim inancımıza, kültürümüze, medeniyetimize göre ailemiz bizim dünyadaki cennetimizdir” diye devam eden Görmez, “Öyleyse dünyada yalnızlık cehennemine sürüklenmiş her çocuğumuzla biz bu cennetimizi ne kadar paylaşırsak, bizim cennetimiz o kadar kalıcı, o kadar ebedi olur. O zaman dünyadaki cennetimize ahiretteki cennetimiz de ilave edilmiş olur diye düşünüyorum.” demiş.
***
Diyanet İşleri Başkanı’nın bu görüşlerini dinledikten sonra hemen sormak gerekiyor. Acaba yıllarca çocukların anaları babaları öldürülürken neredeydiniz? Acaba köyler boşaltılır, insanlar yakılan evlerinden büyük kentlere sürülürken, anne babalar çocuklarını kimlikleri belirsiz kişilere köle gibi vermek zorunda kalırken neredeydiniz?
Eylül başında bu soruları bir de 6-7 Eylül için sormak gerekiyor. Acaba 6-7 Eylül 1955’de Rumların dünyaları başlarına yıkılırken, devletin himayesindeki din adamları ne yapıyordu? Acaba tecavüze uğrayan Rum kadınlarına ve bu kadınlara tecavüz eden Müslüman erkeklere ilişkin bu din adamları hiçbir açıklamada bulundular mı?
Başbakan’a da sormak gerek. AKP’nin kökenleri ta DP’ye uzanıyorsa, 1960 Darbesi ve Yassıada süreci çok kötüyse, acaba 6-7 Eylül konusunda AKP neden suskun? Acaba İstanbul Rumlardan –yani Ortodokslardan– temizlenirken, karar alanlar, kararları uygulayanlar, insanlık suçu işleyenler Müslüman oldukları için olabilir mi? Hani şu cennet ailelerde yetişmiş, gayet inançlı Müslümanlardan?
***
6-7 Eylül geldiğinde işte kafamdan bunlar geçiyor. Tek ulus-tek din saplantısı ile önce Anadolu’yu, sonra Kıbrıs’ı şiddet bataklığına itenler, önce Yunan, sonra Rum sıfatı taşıyan her şeyi düşman belletmeye çalışarak kin ve nefret üretenleri artık tek tek tanımak ve tanıtmak gerekiyor.
Her 6-7 Eylül geldiğinde aynı toprakları yurdu bilen, aynı havayı koklayan, ortak kavramları (süt dişi, koktu payı gibi) ve kültürleri olan insanları birbirlerine düşman etmeye kalkanları bu nedenle yazıyorum.
Her 6-7 Eylül geldiğinde haykırmak gerekiyor. Türk, Rum, Ermeni, Kürt, Süryani, Kildani, Arap, Laz, Gürcü hepsi ama hepsi kardeştir. Onların cenneti ise işte bu Anadolu’dur, başka bir şey değil!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

“Aşı kampanyaları yapılmalı”

8 Mart’tan notlar: Mücadele yılının başlangıcı

30 yıl sonra Gazi’den Suriye’ye... | "O gün katliamı teşvik edenler bugün meşrulaştırıyor"

Evrensel'i Takip Et