Gezi direnişinin güçlerine saldırı!
Eylül’de futbol karşılaşmalarının başlamasını ve okulların açılmasını kullanarak, “yeniden eylemlere geçecekler” diye, “Eylül sendromu” tartışması başlatan Hükümet, “kehanetinin” gerçekleşmek üzere olduğunu göstermek istercesine harekete geçti. Ancak futbol karşılaşmaları başlayınca Hükümet, tribünlerde “Her yer Taksim her yer direniş” sloganlarını ve Hükümeti protesto eden pankart açılmasını, aldığı tüm trajikomik önlemlere karşın önleyemedi. Ama, öyle görünüyor ki, tribünlerde yapamadığı hesaplaşmayı Hükümetin, üniversitelerin açılmasına doğru, üniversitelerin üstünden yapmayı hesapladığı anlaşılmaktadır.
Önceki gün ODTÜ Ormanı’ndan geçirilecek “otoyol çalışması” kapsamında ağaçların kesilmesine başlanmasıyla, bu projeye karşı çıkan öğrenciler ve halk da harekete geçti. Ancak halkın bu demokratik tepkisine, polis ve güvenlik güçlerinin saldırısıyla, birkaç öğrenci ve halktan kişinin yaralanması ve gözaltılarla cevap verildi.
Bu saldırı, elbette gelişmeleri izleyen kesimlerce, Hükümetin, bir türlü hazmedemediği Gezi direnişiyle hesaplaşma hamlesi olarak algılandı. Nitekim aynı akşam Kadıköy Dayanışma Platformu, bir kitlesel eylemle ODTÜ’ye destek verdi!
Saldırının ODTÜ Ormanı’ndan ağaçların kesilmesine karşı direnenlere yönelik olması; 1-) Ülkenin en iyi ve geçmişi ve bugünüyle devrimci bir tutum almış, öğrenclerii ve öğretim üyesileriyle demokrasi ve özgülükleri savunan bir üniversiteye, 2-) “Ağaç kesme” gibi Gezi direnişinin sembolleri üstünden yapılmış olmasına, elbette Hükümetin kendi yandaş ve seçmen kitlesine, “Bakın Gezi’yle hesaplaşmaya devam ediyoruz” selamıdır. Çünkü Başbakan Erdoğan ve Hükümeti, Gezi direnişine karşı mitinglerden, meydan salon konuşmalarından Rabia eylemlerine gelen bütün bir süreci de kendi cephe gerisini yeniden örgütleyip kemikleştirmek amacıyla kullanmıştır. Burada temel saldırı hedefi Gezi direnişi olmuştur. Açıktır ki bu provokatif bir saldırıdır ve Gezi direnişi güçlerini provoke etmeyi, onları parça parça ve kısmi talepleriyle sınırlı olarak, polis ve jandarma güçleriyle karşı karşıya getirmeyi de amaçlamaktadır.
Bir yandan Kürt sorununda gelinen ve Hükümetin belki kamuoyundan destek aldığı tek önemli politika alanı olarak “barış süreci”nin tıkanma alametlerinin çoğaldığı öte yandan Suriye ve Mısır üstünden dış politikasının çöktüğü, dahası kendi saflarında da (Gül, Gülen, liberaller, Erdoğan,… klikleri arasındaki çatışma) çatlakların büyüdüğü bir dönemde Hükümetin yeni bir “cephe açmak” için girişimler yapması çok anlaşılmaz görünebilir. Ancak, AKP Hükümeti ve onun başı Erdoğan’ın, tersine bütün bu önemli sorunların üstünü örtmek, gündemi kendisinin belirlediği bir alana çekmek üzere sorunu Gezi direnişiyle hesaplaşmayı gündeme aldığını söylemek için de pek çok neden vardır.
Burada amaç, Gezi direnişini yönettiğini düşündükleri odakları sindirmek, böylece kendine karşı ayağa kalkmış bir halk kitlesine, “Bakın bizimle başa çıkamazsınız, bir araya gelmiş olsanız da bize gücünüz yetmez” diyerek, mücadele ederek haklarını savunmak isteyen halk kesimlerine gözdağı vermektir. Kendi tabanına da “Bakın biz ağacı da kesiriz, karşı duranı da ezer geçeriz” diyerek iktidar olma gücünü göstermek, özgüvenlerini yenilemektir.
Bu koşullarda açıktır ki saldırı, sadece ODTÜ Ormanı’nda, “3-5 ağaç kesmek” için değildir. Tersine bu hükümet cenahından açıkça ilan edildiği gibi, Gezi direnişinin güçleriyle hesaplaşma saldırısıdır. Bu yüzden de tüm Gezi güçleri ortak bir tutum almakla, ODTÜ’ye yönelik saldırıyı püskürtmekle karşı karşıyadır.
Burada, Gezi direnişinin de açıkça gösterdiği gibi, önemli olan bir şey de direnişin meşruiyetine zarar verecek eylem biçimlerinden kaçınmak, ulusalcı çevrelerin oyununa gelmemek, fraksiyonculuktan, örgüt propagandasını öne çıkaran tutumlardan uzak durmaktır.
Şu bir gerçek ki, eğer Gezi direnişinin güçleri birleşerek karşı durmayı başarırsa, AKP Hükümetinin, gezi direnişiyle hesaplaşma hamlesi geri tepecektir!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et