11 Eylül 2013 10:00

Yeni öğretim yılına girmesek mi?

Yeni öğretim yılına girmesek mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2013-2014 eğitim öğretim yılı hayırlı olsun! Ne kadar hayırlı olur, bilinmez ama bu sene de bir yenilikle başladık. Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği yenilendi. On bir adet eski tarihli yönetmelik yürürlükten kalktı ve yeni bir yönetmelik ortaya çıktı. Yeni yönetmelik aslında yürürlükten kalkan yönetmeliklerin birleştirilmesi işlemi gibi görünse de, şimdilik inceleyebildiğim kadarıyla öyle ilginç yenilikler var ki, yine bu dönem de çeşitli tartışmalara gebe… Bakanlık, bu tartışmalara yine kulaklarını ve gözlerini kapayacak ve tıpkı çeşitli eğitimcilerin ve eğitim bilimcilerin, köşe yazarlarının geçtiğimiz dönemde söyledikleri ve yazdıkları bazı şeyler gerçekleştiğinde yaptıkları gibi geri adım atacak. Ya da atacakmış gibi yapıp bildiğini okuyacak. Tabii ki bildiğini okuyacak, çünkü eğitim ideolojik bir olaydır, taraflı bir süreçtir. Siyasi iktidarlar sermayenin güdümünde istediklerini yaparlar. Aslında sermayenin işine gelen şey oluyordur. Ötesi palavra.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI NASIL VE HANGİ KOŞULLARDA AÇILIYOR?

Hep aynı şeyi yazıyorum aslında ama bıkmadan usanmadan başka kelimelerle de olsa yazmak lazım. Çünkü hep aynı şey oluyor. Eğitim-öğretim yılı açılıyor, ama nasıl ve hangi koşullarda açılıyor? Çocuk işçilerin sayısı hala 1 milyon civarındayken, hatta Eğitim Sen’in bir araştırmasına göre, ev işlerinde çalışan çocuklar da dahil edildiğinde 5-17 yaş arası çocuk işçilerin sayısı 8 milyon 397 bin iken, ortaöğretime geçişte birçok öğrenci istemediği bir okul türüne kayıt olmak zorunda kalıp açık öğretim lisesine yazılmak zorunda kalanlar çocuk işçi ve çocuk gelin olmaya hazırlanırken, meslek lisesinde okuyan stajyer öğrenciler sömürülürken, gençlerin gelecek umudu üniversitelere saldırılırken, komşuyla savaşa girmeye halk zorlanırken, toplumsal barış bir türlü başarılamamışken, okul kapıları hala çocukların üzerine düşüp onları ezip öldürürken, bir sınav kaldırılıp yerine bilmem kaç tane sınav konulurken, atanamayan bir dolu öğretmen varken, üstelik de atanamayan öğretmenlerden biri olan milli atlet Murat Karabaş inşaatta çalışırken güvenliği sağlanamadığı için ölürken, buna rağmen sırf rant yaratmak amacıyla olimpiyat düzenlemeye çalışan iktidar olimpiyatları kaybetmesinin suçlusu olarak kendisini eleştirenleri görürken, vesaire de vesaire, eğitim öğretim yılını açmak değil kapatmak gerekiyor.

Allah aşkına açmayın şu eğitim öğretim yılını. Siz açmayın. Çekilin kenara. Gölge etmeyin başka ihsan istemez. Eğitimin niteliğiyle ilgili, çeşitli yoksunluklarla ilgili kapatılması gereken o kadar açık varken AKP, intikam peşinde koşarak kendisinden önceki iktidarların yaptığı hataların aynısını yapıyor yıllardır: ötekileştiriyor, kendisine yeni düşmanlar yaratıyor. Siyasi cepheleşmeyi yeniden üretiyor. Gelecek yıllar, daha büyük çatışmalara gebe.

GÜVENLİK BAHANESİ – GÖZETLEME / DENETLEME

Evet, evlilik açığımızı da halı altına süpürdükten sonra başka neleri örtebiliriz diye bakarken, bir de şunu görüyoruz: benim birkaç hafta boyunca işlediğim ve George Orwell’ın 1984 adlı eserinde öngördüğü gözetleme, denetleme ve tanrıyı oynama konusu da güvenlik bahanesiyle yeni yönetmeliğe girmiş. Madde 218 diyor ki: “Güvenli okul ortamının sağlanması için her türlü eğitim ve rehberlik faaliyetlerine önem verilir. Öğrencilerin fizikî ve psikolojik şiddetten korunması için iletişim araçlarıyla kamera ve alarm sistemlerinden de yararlanılarak gerekli tedbirler alınır. Güvenliğin sağlanmasına yönelik personel görevlendirilir.” Artık bundan sonrası da gelir ve ileride anne babaların da zaaflarını kullanarak, yani çocuklarının güvenliğini öne sürüp bu duyguyu istismar ederek daha yoğun ve geniş kapsamlı bir gözetleme ve denetleme yapılabilir. Yanlış anlaşılmasın tabii bu durum tüm gezegenin sorunu. İnsan denilen varlığın derinlerde yatan kontrol, denetleme, gözetleme arzusu ve buna binaen Tanrıyı oynama arzusu, özellikle de güvenlik bahanesiyle meşrulaştırılarak günlük yaşamlarımızı, mekanlarımızı, düşüncelerimizi, hareketlerimizi daha da fazla denetim altında tutmaya çalışacaktır. Dersliklerde, sınav sırasında, öğretmen odalarında kameraya hazır olun. Tuvaletler konusunda bir şey diyemeyeceğim ama onun için de iddialı bir bahane hazır: “uyuşturucu kullanımını ve cinsel istismarı engellemek”. Sanal dünya zaten denetim altında. Bu konuyu daha önce yazmıştım. Şimdi girmeyeceğim. Bu arada, güvenliğin sağlanmasına yönelik personelin görevlendirilmesinin de destan yazan polislerin okul binalarında görevlendirilmesi anlamına geldiği de herhalde anlaşılıyor.

NEOLİBERALİZMİN İZLERİ – ORTAÖĞRETİM LTD. ŞTİ.

Neoliberalizmin izlerini de bu yönetmelikte görmek mümkün. Bu, yeni değil tabii, mesleki ve teknik ortaöğretim yönetmeliğinde zaten vardı: döner sermayenin tanımlanmasıyla başlayan madde 223 ve döner sermayenin nasıl işletileceğini ayrıntılı bir şekilde anlatan bir sürü madde. Çocuk işçiliğini ve sömürüsünü, eğitimin ticarileşmesini, bırakın eğitimin ticarileşmesini, eskiden yüksek duvarlar ve kapılar ardında peri şatosu gibi kalan okulların tam bir ticarethaneye dönüşmesini teyit eden çok ilginç maddeler var. Okuduğunuz metnin ortaöğretim yönetmeliği olduğunu bilmeseniz, herhangi bir ticarethanenin ya da imalathanenin standart işletim prosedürlerini okuduğunuzu sanırsınız. Bu yapılanma, kısmen eğitim aygıtı yoluyla oluşturulmuş sınıflı toplum içindeki dezavantajlı sınıfların belirli bir ihtiyacını giderdiği için ve bu sınıfların eli ayağı prangalanmış gibi olduğu için, eleştirildiğinde, bizzat bu kurumlarda okuyan çocukların aileleri tarafından eleştiriler duyulmayacaktır: “bir meslek sahibi oluyor hiç değilse, yoksa üniversiteye de gidemez.”

KAYIT ŞARTLARI - EVLİLİK İZNİ

Kayıt şartlarıyla ilgili madde 21, daha da ilginç bir konuyu düzenlemektedir. Çocuk gelinlerin çok sayıda olduğu ülkemizde bu madde çok anlamlıdır. Evli olanların kayıtlarının yapılamayacağını vurgulayan bu madde, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiklerinin kesilerek kayıtlarının e-okul üzerinden Açık Öğretim Lisesine veya Mesleki Açık Öğretim Lisesine gönderilebileceğini belirtiyor. 4+4+4 sistemiyle çocuk gelinlerin sayısının artacağını bir sürü uzman, köşe yazarı söylemişti. Ben de bir yazımda bu konuya değinmiştim. 4+4+4 sisteminin örtük bir şekilde imkan verdiği çocuk yaşta evlenme durumunu yeni yönetmelikteki bu madde daha da somutlaştırıyor ve çocuk yaşta ve üstelik de okula giderken evlenmeyi, daha doğrusu evlendirmeyi teşvik ediyor. Medeni kanun, on yedi yaşını doldurmadıkça kişilerin evlenemeyeceğini söylerken, tam da bu coğrafyanın garip geleneklerine uygun düşecek, bu gelenekleri ve eğilimleri meşrulaştıracak bir sınırlama getirip, “olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple” ifadesini kullanıp 16 yaşını doldurmuş kişilerin evlenmesine izin verilebileceğini de ifade ediyor. Dolayısıyla, medeni kanunun yarattığı bu açıktan aldığı destekle bakanlık da yeni ortaöğretim yönetmeliğine evlenmeyle ilgili bu maddeyi koyuyor ve şunu ima ediyor: “evlenecekse açık öğretim lisesine gitsin, gözlerden ırak evliliğini sürdürsün, okumasına da gerek yok aslında.” Çünkü zaten açık öğretim lisesi şu anda ülkede bir üst öğretim kurumuna gitmek konusunda en başarısız kalan okul türü…


HİZMET ODALARI – İBADET İHTİYAÇLARI

Örneğin madde 99 buna çok iyi bir örnek. Hizmet odalarıyla ilgili olan bu maddeye yönetmeliğin yeni halinde bir ekleme yapılmış ve talep olması halinde ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak uygun mekanların ayrılabileceğine ilişkin bir düzenleme yapılmış. Bu düzenleme, ancak ve ancak, bütün dini eğilimlerden ve mezheplerden kişiler için uygulanması durumunda kabul edilebilir. AKP iktidarının cemevlerine yönelik anlayışsız tavrı düşünüldüğünde bu hizmet odalarının ne şekilde kullanılacağına yönelik bazı tahminler doğru çıkacaktır. Kaldı ki, eğitim öğretim kurumunda ibadet amacıyla kullanılabilecek bir hizmet odasına ne kadar ihtiyaç vardır? 4+4+4 sisteminin açıklarını kapatmak amacıyla laboratuvarların bile kapatılarak sınıf yapılmaya çalışıldığını düşünecek olursak, ibadet amacıyla kullanılabilecek bir hizmet odası gerçekçi ihtiyaçlar karşısında yeri olmayan bir uygulamadır. Yönetmeliğe bu fıkrayı sıkıştırmaya çalışmak anlaşılması zor bir harekettir. Ama hayır bu hareket gayet tabii ki anlaşılır. Tarih boyunca devlet otoriteleri dini duyguları istismar ederek çocukların aklı üzerinde egemenlik kurmaya çalışmıştır. Bu da bunun bir devamıdır.


SON SÖZ

Yönetmelikte üzerinde durulacak o kadar çok nokta var ki, bir kısmını da başka yazılara bırakayım. Şu ana kadar değindiklerimi özetleyecek olursak, mevcut düzen diyor ki: “İkinci dört yılında başarılı olursan istediğin lisede okuyabilirsin. Aksi takdirde benim istediğim okul türünde okuyacaksın: ya meslek lisesi, ya imam hatip ya da açık öğretim lisesi. Benim, bu yönetmelikte amaç olarak belirlediğim güzel sözlere de aldanma. Lisede yüksek not alırsan ne ala. Aksi takdirde atarım seni okuldan. Açık liseye ya da mesleki açık liseye gidersin. Ortaöğretimin amacı bedenî, zihnî, ahlâkî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden çocuğu geliştirmekmiş, demokrasi ve insan haklarına saygılı olmayı, çağımızın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlamakmış… Bunlar hikâye. Esas benim istediğim şudur: “Fazla düşünme, sorgulama, spor yapma, çalış, başarılı ol, ibadet et, yaşadığın topluma karşı duyarlı olma, ağaçları kesersem karşı çıkma, vs.”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa