12 Eylül 2013

Seçim yerel mücadele genel!

Yerel seçimlere yedi aya yakın bir zaman var. Ancak şimdiden, eskilerin deyimiyle “seçim sathı mailine girilmiş” bulunuluyor. Onun için de “barış süreci” gibi Türkiye’nin en önemli sorunundaki tıkanma bile “yerele seçim sürecine girilmiş olma” ve seçim hesaplarıyla açıklanıyor.
Elbette “barış süreci” ile yerel seçim süreci arasında doğrudan bir ilişki abartı sayılırsa da, bunun da etkenlerden birisi olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü bu yerel seçimler sadece yerel seçim olma ötesinde yerel seçimden beş ay sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini ve bir buçuk yıl sonra yapılacak genel seçimleri de son derece önemli bir biçimde etkileyecek özellikler taşıyor. Onun için de sermaye partileri “yerel seçim startını” çoktan verdi.
Partilerin açıklamalarından ve ilan ettikleri amaçlardan açıkça anlaşılmaktadır ki 2014 yerel seçiminde, seçim yerel ama mücadele genel olacaktır! Türkiye’nin ve dünyanın içinden geçtiği koşullar dikkate alındığında başka türlü de olamazdı.
Bu mücadelenin ilerici, demokrat tarafını oluşturan, sermaye partilerinden farklı bir seçim anlayışıyla seçime girecek olan HDK bileşeni partiler HDP ve BDP de 10 Eylül günü seçim stratejisini açıkladı.
Diğer partilerin adaylarının parti merkezlerinden hatta genel başkanları tarafından belirlenmesi, aday adaylarını binlerce lira başvuru bedeli yatırarak yapmasına karşın HDP ve BDP, tüm il ve bölgelerde adaylarının halk tarafından belirleneceğini ilan etti. Ve bu seçimde kendisini ötekilerden ayıran bu temel özelliği HDP; “Kendimizi de kentlerimizi de biz yöneteceğiz” diye sloganlaştırdı.
Yerel yönetim seçimlerinde tüm demokrasi güçlerini, enerjisini birleştirmeyi hedefleyen bir mücadele çizgisi izleyeceğini belirten HDK bileşeni güçler, yerel yönetimlerde kadınların daha etkin biçimde öne çıkması ve azınlıkların görünürlüğüne de özen göstereceklerine vurgu yaptı.
HDK (HDP ve BDP)’nin yerel seçim amaçları açıklamada şöyle ifade edildi:
- Yerinden ve yerel yönetimi güçlendirmek ve geliştirmek için, özerk meclisler idari yapısının toplumda benimsenmesi için mücadele etmek,
- Doğrudan demokrasiye uygun olarak katılımcı yerel yönetim modelini geliştirmek,
- Bütçesini halkın belirlediği; rantı, hırsızlığı ve taşeronu önleyecek bir belediyecilik,
- Halkı mağdur eden kentsel dönüşüm politikalarını durdurmak,
- Kamusal alanda ana dili kullanımı ve çok dilli belediyeciliği geliştirmek!
Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar dikkate alındığında, kuşkusuz ki HDK çatısı altında birleşen Türkiye’nin demokrasi güçleri; bu seçimde sadece nasıl bir yerel yönetim savunduklarını değil, Kürt sorununun demokratik çözümünden (Türkiye’nin demokratikleştirilmesi demektir bu) Hükümetin “yeni Osmanlıcı” dış politikasına, “muhafazakar toplum” amacından, halkı açlığa, işsizliğe ve yoksulluğa mahkum eden ekonomi politikalarına, Hükümetin icraatının iç yüzünü teşhir edeceklerdir.
Sadece iktidarın da değil, demokrasi güçleri, elbette “muhalefetin” de ülke sorunlarına çare olarak gösterdikleri şoven milliyetçi çözümleri ve eski statükoyu savunma tutumlarını sergileyecek, halkın aydınlanması ve demokratik bir Türkiye mücadelesi etrafında birleşmesi, bir demokrasi cephesinin inşası için yerel seçimi bir vesile olarak değerlendireceklerdir.
Elbette ki, bugün Türkiye’nin demokrasi güçleri HDK çatısı altındaki güçlerden ibaret değildir. Gezi direnişi bu güçlerin ne kadar geniş bir yelpaze oluşturduğunu ve ne büyük bir enerjiye sahip olduğunu hiç olmazsa bir yanıyla göstermiştir. Bu yüzden de yerel seçim süreci aynı zamanda (ulusalcı faşizan güçler dışındaki) Gezi direnişinin harekete geçirdiği tüm güçlerin merkezi ve daha çok da yerel düzeyde birleştirildiği bir yol olarak işlediği ölçüde amaca uygun işleyen bir süreç olabilecektir. Eğer yeterince açık olunur, partisel, grupsal alışkanlıklar bir tarafa itilerek, yerel güçlerin adaylarının belirlenmesinden çalışmaya katılmalarına, halkın inisiyatifinin gelişmesine fırsat tanınırsa, Türkiye’nin demokrasi güçleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçime bugünkünden çok daha güçlü bir biçimde girecektir. Dahası Kürt sorununun çözümünden iç dış politikanın bütün diğer alanlarında demokrasi güçleri ağırlıklarını bugünkünden çok daha ileriden hissettirecekleri bir mevzi tutabilecektir.
Kürt sorununun demokratik çözümünün imkanının büyümesi, bölgede savaşa karşı barış mücadelesinin etkin bir biçimde yükselmesinin de tek gerçek dayanağı olacaktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et