Osmanlıcılık-Türkçülük kavgası ve ötekilerin durumu

İçeride ve dışarıda savaşın öldüren ve göç ettiren yüzünü en açık şekilde yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz. Önce gerçekler sonra da çocuklar ve kadınlar katlediliyor çok yakınımızda. Buna rağmen seçim ve kazanma hırsı çoğu ziyan edilmiş hayatımızı belirlemeyi sürdürüyor hala. Yakın-doğudaki bu vahim duruma ek olarak yakın çevremizde amansız bir kavga daha sürüyor. Bu kavga her fırsatta katledilen ve malları yağmalanan ötekilerden geriye kalanları eritme ya da yok etme “ülküsü”nü koruyor.
Söz konusu kavga, yakın tarihte 1. paylaşım savaşında başlayan ve onlarca yurttaşın canına ve malına mal olan bir kavgadır. Bu kavga, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile Osmanlıcılar diye nitelendirebileceğimiz güçler arasındaki iktidar kavgasıdır. Bu kavganın ilk galibi İTC’dir ve sonucu da 1924 Anayasasıdır bence. Kurucu iradeden bahsedeceksek 1921 Anayasasına bakmamız gerekecektir. Ancak, bu irade İTC ‘nin yaptığı sessiz darbeyle kırılmış ve 1924 Anayasası dayatılmıştır.
İTC’nin temsil ettiği Türkçülük, AKP’nin temsil ettiği Yeni-Osmanlıcılık tarafından tasfiye edilmektedir diye düşünüyorum. 1982 Darbe Anayasası her ne kadar Türk-İslam sentezine dayalı Türkçülükle açıklansa da aynı anayasa bu kez Yeni-Osmanlıcıların elinde iktidarı kazanmak ve sürdürmek aracına dönüştürülmüş durumdadır. Her zaman olduğu gibi toplumsal muhalefet her türlü yöntemle acımasızca ezilmektedir. Emek Hareketi, Alevi hareketi ve Kürt Özgürlük Hareketi ayrıştırılmakta ve her fırsatta boğulmaktadır.
Kürt Hareketi durumu doğru şekilde analiz ederek bir alan yaratmış durumdadır. Bu alanın Rojava başta olmak üzere diğer parçalarda da etkili olduğunu görmemek için kör ya da aptal olmak gerekiyor. CHP’ye ve “ulusalcı” politikalarına onay vermekte bir sakınca görmeyen Emek Hareketi ve Alevi Hareketi ne yazık ki yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığım rejimin temel niteliklerini doğru şekilde kavrayamadığı için bocalama ve tereddüt yaşamaktadır. Bunun sonucu olarak doğru zamanda ve yerde “büyük buluşma” gerçekleşememektedir. Bence, özünde ikisi de sınıf karakterli olan Alevi ve Emek Hareketi öteki ve özellikle Kürt düşmanlığı temelinde ulusalcı akımların zararlı etkilerinden kurtulamamış durumdadır. Aksi olsaydı toplumsal muhalefet bu kadar dağınık ve kırılgan olmazdı. Ayrıca, yanı başımızdaki savaş bu kadar tehlikeli ve çok-boyutlu olmazdı.
Ne yapılması gerekir konusuna gelince: Aleviler de Emek hareketi de kurulan büyük tuzağı görmeli ve ulusalcılık/inanç ekseni yerine sınıf karakterli eksene, yani özüne dönmelidir. Açıkça görülebileceği gibi ne Türkçülük ne de Osmanlıcılık esaslı rejim anılan dinamiklere karşı yaklaşımını değiştirmiş değildir.
Cami-Cemevi projesini nasıl okuyacağız? Yıllardır en ağır koşullarda onlarca emekçinin kanı ve canı pahasına kazanılan hakların bizzat rejim tarafından kurdurulan yeni sendikalar aracılığıyla tek tek geri verilmesini nasıl açıklayacağız? Suriye’de ve Türkiye’de yaşam bulan farklılıkların yok edilmesini ve emperyalist devletlerin istikrarsız bir Yakın-doğu yaratarak sömürü ve kârlarını artırma planlarını nasıl çözeceğiz ve etkisiz hale getireceğiz? Sınıf karakterli özüne dönmesi gereken bu iki önemli dinamiğin temsilcileri bu soruları yeniden düşünmek ve akılcı cevaplar bulmak durumundadır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et