Eylül ayı
Fotoğraf: Envato
Eylül ayı bütün diğer aylar içerisinde gerek edebiyatta gerekse yaşamda her zaman daha etkili olmuştur. Eylül ayı sadece sonbahar mevsiminin başlangıcı olması ile değil aynı zamanda hüznün, kederin, ayrılığın da sembolü olarak anılmıştır hep. Şarkılara, türkülere, şiirlere konu olmuştur. Çünkü bu ay da doğa baharın ve yazın yarattığı yorgunluk sonucu değişime uğruyor, bir daha ki bahara kadar derin bir uykuya dalıyor. Ağaçlar yapraklarını döküyor, toprak soğuyor, rüzgarlar çoğalıyor ve yağış getiren bulutlar gökyüzüne çörekleniyor, bütün bu değişimde beraberinde bir gam ve kasavet yaratıyor. Deniliyor ki insan bedeni de bundan nasibini alıyor ve ruhsal dünyasına olumsuz etki yaratıyor. Bütün bu anlatımlar doğal sayılan yaşamla ilgili değişimlerdir. Bir de Eylül ayının bizde daha çok derin yaralar bırakan ve izleri onlarca yıl süren ve hala sürmekte olan özelliği vardır ki o da 33 yıl önce yaşadığımız 12 Eylül darbesidir.
Maalesef insanlarımız bu darbeyi çok çabuk unuttular, yeni kuşakların çoğunun bu darbeden haberi yok. Çünkü yaşadığımız toplumun tarihsel bilinci çok zayıf,böyle bir bilincin oluşmasını engelleyen önemli bir medya ve diğer kitle iletişim araçları var. Yaşadığımız ekonomik zorluklar, kentlerde yaşanan değerler erozyonu ve insanın kendine giderek yabancılaşması, bu tür önemli günlerin ve olayların da giderek unutulması/unutturulmasına yol açmaktadır. Oysa 12 Eylül darbesi bu ülkenin yakın tarihinin yaşanmış en önemli insan hakları ihlallerinden ve toplu bir yok oluş sürecinden biridir. Bu gün hala sonuçlarını yakıcı bir şekilde yaşadığımız bu darbenin eseri olan bir anayasa ile yönetilmekte, çıkarılan yasalarının altında ezilmekteyiz. Bu darbenin ne denli yıkıcı olduğunu görmek için bazı uygulamalarını hatırlatmakta fayda var sanırım;
650.000 kişi gözaltına alındı.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı).
30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.
3 gazeteci silahla öldürüldü.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü.
16 kişi kaçarken vuruldu.
95 kişi çatışmada öldü.
73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
Listeyi uzatmak mümkün, ama sanırım bunlar bile darbenin ne denli yıkıcı olduğunun açık örneği.
Toplumun bu travmadan ve yarattığı olumsuz etkilerden kurtulması için yeni bir anayasa, siyasal ve toplumsal dönüşümün bugünkü ihtiyaçları temel alınarak yapılabilir. Biz ancak bu şekilde toplumsal barışımızı kurabilir ve çağdaş, katılımcı, çoğulcu modern bir yaşamın önündeki engelleri kaldırabilriz. Yoksa her Eylül ayı aynı hüzün ve kederi yaşar,çocuklarımıza yaralı bir gelecek devrederiz.
Bunu mevcut hükümet ve meclisten beklemek de en doğal hakkımız sanırım.
- Bir kuşağın katilleri 21 Haziran 2014 00:29
- Kapanmasın kirpiklerin 14 Haziran 2014 00:09
- Şiire saygıyla 07 Haziran 2014 00:27
- Zinciriye şairleri 31 Mayıs 2014 00:05
- TÜYAP Diyarbakır 24 Mayıs 2014 00:12
- Vicdan göçüğü 17 Mayıs 2014 00:26
- Sanat bir yürüyüştür 10 Mayıs 2014 00:14
- Dünyanın gülü Mayıs 03 Mayıs 2014 00:07
- Ortak vicdan 26 Nisan 2014 00:04
- O gün 19 Nisan 2014 00:09
- Enfal 12 Nisan 2014 07:24
- Seçimden sağaltılanlar 05 Nisan 2014 00:01