13 Eylül 2013 16:48

12 Eylül hezeyanı

12 Eylül hezeyanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önce resmi tarih dili ile konuşalım. Bu bakışa göre, 12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türk siyasi yaşamına büyük darbe vurmuş olan üçüncü askeri müdahaledir. Dolayısıyla, hem siyasi yaşamı kendi olağan çizgisine oturtmak hem de halkın sandığa yansıyan iradesini korumak amacıyla bu ve bu gibi müdahaleleri kınamak kaçınılmaz bir demokrasi görevidir.
Doğrudur, askeri ya da herhangi bir güçle kamuoyu kararına müdahale tasvip edilemez. Ancak, geçtiğimiz haftalarda da kendimce açıklamış olduğum üzere, demokrasi denen “ehven-i şer siyasi tiyatro”nun temel şartı olarak sandığın ileri sürülmesi, öncelikle sandık namusunun korunması ile olasıdır. Halkın bir şekilde seçim iğfalleri ile karşı karşıya bırakıldığı bir ortamda, siyaset değil, rüşvetli aşiret yönetimi -ki, askeri darbeden beter-  hakim demektir.
Basit bir örnekle aşiret yönetimi ile siyasi demokrasi yönetimi arasındaki farkı şu iki olay ile ortaya koyabiliriz. Türkiye’de Ermeni katliamı yapılmadığı tezini savunmanın suç sayıldığı Sarkozy yasasına karşı yüksek mahkemeye giden milletvekilleri arasında bizzat Sarkozy yandaşı ve parti elemanları da vardı. Türkiye’de böyle bir şey olabilir mi? Suriye’ye saldırı  planını parlamentoya taşıyan Obama’nın davranışını, yetkisini kullanmaktan çekiniyor diye eleştiren siyasilerimiz, doğal olarak aşiret yönetimi ile demokrasi arasındaki farkı anlayamaz. Obama’nın bu davranışı, tüm siyasi taktik ve manevralarına rağmen, siyasi bağlamda fevkalade olgun, hatta gerçek güçlü yönetim anlayışının sergilenmesi olarak görülmelidir. Güçlüler karşısındakinin fikrine saygı gösterir, güçsüzlük içinde derin korku yaşayanlar ise özel yaşamlarında kaba ve kavgacı, siyasi alanda ise baskıcı ve faşist davranış sergilerler.
Gerek Mısır’daki darbe, gerekse 12 Eylül yıldönümü içeride siyasilerin bilinçaltı derin kuşku ve korkularını depreştirdi. Siyasiler geçmiş dönem gazetelerinden örnekler vererek, darbeye giden dönemdeki yazıların benzerlerinin bugünlerde de basında görüldüğünü ileri sürerek, sonbaharda yükseleceği söylenen toplumsal olaylara karşı baskı rejiminin yükseltilme yollarını açmaya çalışmaktadır. Bu nasıl bir gaflet ve korku ki, bir yandan sandığın tek demokrasi göstergesi olduğundan söz ederken, diğer yandan vatandaşların özgürlüklerini çıkar ilişkilerine dayalı tarikat-cemaat kümeleşmelerinde hapsedip, siyaseti cemaat-tarikat çizgisinde sürdürmeye çalışacaksınız.
Bu nasıl bir ileri demokrasi anlayışıdır ki, Taksim Gezi Parkı eylemcilerini, “halkın gezip dinleneceği alanın işgal edilmesi” sahte söylemi ile polis şiddeti ile karşı karşıya bırakırken, on güne yakın sürede Saraçhane Parkı’nı halkın gezip dinleneceği alan olmaktan çıkarıp, dinsel soslu siyaset şovu mekanına çevirecek, gece yarısını da aşarcasına tüm çevre insanlarını -çocuğu, hastası, yaşlısı vs. ile- rahatsız edeceksiniz. Demek ki, bir gezi ve dinlenme alanını, dileklerini siyasi makama iletme aracı olarak halk tarafından kullanılması yasak, fakat siyasi otoritenin, halkının oyunu dahi almadığı bir görüşü halkına dayatması için serbesttir. İşte ileri demokrasinin çağdaş tanımı!
Siyasiler, biraz akıllıca davranıp, geçmişteki darbeleri kınarken, aynı zamanda bu darbelere yol açan nedenleri de irdelemelidir. Hiçbir sosyal olay, hangi etiketle yaftalanırsa yaftalansın, boşlukta cereyan etmez! Darbeler, halkın yoksullaştırılıp cemaat-tarikat öbeklerinde köleleştirilerek teslim alınmasıyla değil, özgürleştirilip, özgür iradesine saygı gösterilerek önlenebilir.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa