13 Eylül 2013
DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Yine dene, yine yenil... Daha iyi yenil” der Beckett... Ne güzel söz! Yenildiği için suçlanabilir mi bir insan? Daha doğrusu, yenildiği için “haksız ya da yanlış” sayılabilir mi?
12 Eylül faşizminin ezdiği, sadece bu halkın devrimcileri, devrimci örgütleri değildi. Yaşayarak gördük 30 yıldır... Toplumsal dokunun hücrelerine işleyen ve halkın yeni yeni üzerinden atmaya başladığı bir travma...
Sovyetler’in çöküşü de öyle... Uygulamaya neye evrilmiş olursa olsun, bütün yanlışlığına rağmen revizyonizmin çöküşü, başka bir dünyaya götürdü bizi.
Ve bugün; son 30 yıldır, son 20 yıldır bu topraklarda yaşadıklarımız; neoliberal saldırı dalgasının peşine eklenen bu iki travmanın sonucu... Ve elbette 11 Eylül 2001... Yeniden biçimlendirilen dünyanın, o çok sevdikleri “zamanın ruhu”nun doğum tarihleri bunlar.
Kapitalizm, “Ortaçağ’ın bütün karanlık güçleri”ni bir kez daha yardıma çağırabildiyse; bundandır... Türkiye’de bugün atomize olmuş muhalefetin “mağduriyet” siyasetine mahkum kalındıysa bundandır...
Lafı uzun etmeye gerek yok; nedenleri de sonuçları da uzun uzun konuşuluyor yıllardır; daha da konuşulur. Ama, hem “eti budu nedir ki?​” diye alaya alınmaya çalışılan; “marjinal”, “halktan kopuk” vs.. diye eleştirilen sosyalistler; bir yandan nasıl oluyor bunca “şey”in sorumlusu oluyorlar, düşünmek lazım.
Düşünmek lazım; darbelerin en büyük mağduru sosyalistler bugün “darbe destekçisi” ilan ediliveriyor; üstelik “darbe şakşakçıları” tarafından... Darbenin rantını yiyenler tarafından... Darbenin astığı devrimcinin mektubuna ağlayan Başbakan’a kimse, “12 Eylül’de neredeydin?​” diye soramıyor. Her mitinginden ayetler okuyan cunta liderinin kolları altında büyüyen siyasal İslam’ın haddi mi; sosyalizmi darbeci saymak, ama yapıyor işte.
12 Eylül’ü geçelim; 28 Şubat’ta postmodern darbeyi alkışlayan “cemaat” değil mi? Üşenmeyin; Zaman’ın attığı manşete bakın; bir de ülkenin o günlerde tek sosyalist gazetesinin... Bir yalan; 40 kere söyleyince doğru olmaz...
Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, Karadeniz’de “ilkel” kontrgerilla tarafından öldürülmüş bir geleneğin mirasçısıyız biz... Ve her dönem büyük acıların... Bugün Nazım şiirlerini pek sevenlerin atalarının hapse attığı Nâzım Hikmet’in... Tırnağı sökülenlerin, sınır boylarında dövüle dövüle öldürülenlerin... Sabahattin Ali ile Ali İsmail Korkmaz’ın benzeyen sadece isimleri değil bu ülkede...
Sayarak bitiremeyeceğimiz acıların zirvesindedir 12 Eylül; bu ülkenin patronlarının “Günümüz geldi” diye sevindiği, Amerika’nın “Bizim çocuklar yaptı” dediği kara gün...
Bakmayın acılardan, ölümlerden bahsi açtığımıza... “Bir hazin hikaye” değildir 12 Eylül.. Bir büyük direniştir de... Yenilgi olsa da sonu...
“Yıllardan sonra, yollardan sonra yeniden yan yana olmayı” başaranların hikayesidir. 80’lerde de; 90’larda da, 2000’lerde de... Bugün de... “Kazan kazan” gibi neoliberal kavramlarla da; “etkili-etkisiz” gibi sözcüklerle de; ölçülmez, ölçülemez hayatın bize bıraktıkları...
Bir bazen her şeyden büyüktür; bazen milyarla olsan yanlışsındır... Çoğu kez öyledir de hatta... Evet, yaprak kıpırdamadığı günlerden de geçtik; bir gecede ülkenin değiştiği günlerden de... Demokrasi için askerin barikatlarını aştığımız da oldu 15-16 Haziran’larda; polis şiddetinin doruğundan yeni umutlar devşirdiğimiz 1 Haziran’lar da...
Bugün sokaktayız yine... Yine deniyoruz, direniyoruz.
Yaşadıklarımızdan öğrenerek, yenilenerek... Halktan başka hiçbir güce inanmadan, işçi sınıfından başka hiçbir güce bağlanmadan...
Yolumuz bozkırlardan geçse de biliriz; er geç denizlere çıkacağımızı... Yine deneriz, yine yeniliriz belki... Ama daha iyi yeniliriz... Hem; Halil İbrahim ateşine çenesiyle su taşıyan karınca gibi; safımız belli olur.
İşte budur bizim “hazin” hikayemiz...

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sermaye için iş birlikçi pazarlık

Sermaye için iş birlikçi pazarlık

Ekonomide sıkışan Erdoğan yönetimi; ABD Trump yönetimi ile Ukrayna konusundaki çelişkiyi fırsata çevirmek için Avrupa Birliği ile pazarlıkta. Hedefte Erdoğan iktidarının arkasındaki sermaye güçlerinin, yerli ve yabancı tekellerin iştahını kabartan AB’nin 800 milyar avroluk silahlanma pastası var. “Antiemperyalizm” diye pazarlanan bu adımlar emperyalistlere bağımlılığı daha da artıracak, fatura emekçilere çıkacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İktidar yoksullaştırdığı halkın imdadına yetişen kent lokantalarından rahatsız. Kent lokantasını öven Vedat Milor’a soruşturma açıldı.

Evrensel'i Takip Et