13 Eylül 2013

Süreç gündemi derinleşirken

Hükümet cenahının, son üç aydan beri, “görülmemiş bir demokratikleşme hamlesi” olarak sunduğu “Demokratikleşme paketi”ne “son nokta”nın dün itibarıyla konmuş olması gerekiyor.
Paket önemli ama paketle birlikte, süreçte, PKK’nin “gerillanın sınır dışına çıkmasını durdurması” da tartışılıyor.
Dün ise Aysel Tuğluk’un kendisine yazdığı mektubu Taha Akyol’un, Hürriyet’teki köşesinden yayımlamasıyla siyaset gündemi dana da derinleşti. Çünkü Tuğluk’un mektubu, bu tartışmaları önemli ölçüde etkileyecek ve derinleştirecek unsurlar taşıyor.
Tuğluk mektubunda, bir yandan PKK’nin girdiği, Öcalan’ın Newroz açıklamasının da ana vurgusunu oluşturan, sürecin “silahlı mücadeleyle değil, siyasi müzakereyle sonuç alınacak bir süreç” olduğuna, bunun da stratejik hat değişikliği anlamına geldiğine vurgu yaparken öte yandan da süreci tehdit eden unsurlara da değinmiş.
Şöyle diyor Tuğluk; “Öncelikle belirtmeliyim ki, çokça tartışılan geri çekilme konusu, durdurulması kararına rağmen, aşama itibarıyla artık teknik-sayısal bir sorundur. İşin esası şu: Kürt hareketi teorik ve politik olarak Newroz’da okunan mektubun ruhuna uygun davranacak, davranıyor. PKK, süreci hiçbir şekilde bitirmez. Stratejik olarak sürece denk bir yaklaşım ve yapılanma içerisindedir. Savaş seçeneği önümüzdeki birkaç yılda işlem dışıdır. Mukabele-i bilmisil amaçlı silahlar patlasa bile, savaşa kimse kalkışmaz. Çünkü bu felaketimiz olur!...”
Burada ortaya konan stratejik yöneliş, AKP Hükümeti tarafından elbette iki biçimde okunabilir. Birincisi, “Bu iyi oldu. Silahın siyasetin üstündeki baskısının kalkması iyi olmuştur. Biz de bu fırsattan yararlanarak, zaten yapılması gereken düzenlemeleri daha rahat yaparız” biçiminde olabilir. İkinci yaklaşım ise; “Madem ki çatışmalar olmayacak, madem ki, ölümler ve yaralanmalar, bir savaş durumu olmayacak; öyleyse biz de süreci oyalama-geveleme sürecine dönüştürüp hem şoven milliyetçi kesimlerle ittifakımızı yenileriz hem de içi boş vaatlerle Kürtleri, demokrasi güçlerini oyalarız. Seçimleri böylece geçirelim, kapağı 2015’e atalım; sonrası Allah kerim!” biçiminde olabilir.
Açıktır ki, bu ikinci yaklaşım son derece tehlikelidir. Nitekim Aysel Tuğluk da mektubunda sürecin sonsuz bir süreç olmadığına, böyle görülmesinin süreç için en önemli tehdit olduğuna dikkat çekmiş. Çünkü sürece “ikinci seçenekte” olduğu gibi yaklaşmak, Türkiye’nin bu en önemli yarasının kanamaya devam etmesi anlamına gelecektir. Ne yazık ki AKP Hükümetinin 11 yıllık iktidarı boyunca izlediği çizgi bu “ikinci yaklaşıma” uygun olmuştur.
Ancak şu da bir gerçek ki; siyasi mücadelenin tek yolu olmadığı gibi, en etkin yolu da her zaman silah, silahlı mücadele değildir. Halk yığınlarının mücadelesi, Kürt halkının uzun soluklu mücadelesi içinde de görüldüğü gibi, silahların siyaset sahnesinden nispeten uzak olduğu dönemlerde çok daha etkin biçimde sahneye çıkmıştır. Bugün de bu koşullar düne göre çok daha elverişlidir.
- Hele de önümüzdeki iki yıl içinde üç seçime doğru giderken!
- Hele de Kürt sorununun çözümüne ilişkin taleplerin Türkiye’nin demokratikleşmesi istemiyle bu ölçüde birleşmişken!
- Hele de Kürtlerin taleplerinin Türk kökenli halk kesimleri içinde de giderek daha çok destek bulup, Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu olarak anlaşılmaya başlanmışken!
Kısacası silahların susmasının lokal, geçici bir önlem değil stratejik bir yön değişimi olarak ele alınması, Kürt siyasetinin bu çerçevede yeniden yapılandırılması, barut, şehit ve gerilla cenazeleri baskısının siyaset alanından daha uzağa itilmesi elbette ki Kürt, özellikle de Türk kökenli halk güçlerinin siyaset sahnesinde daha aktif rol almasını kolaylaştıracaktır. Bu yüzden “ayak sürüyücülük” taraftarı odaklar, “Oh çatışmalar olmayacak öyleyse keyfimize bakalım!” diyenler fazla sevinmemelidir.
Türkiye’nin demokratikleşmesi, bölgenin demokratikleşmesi, bölge halkları arasında demokrasi ve özgürlükler temelinde kardeşliğin gelişmesi, artık hiçbir gücün önleyemeyeceği bir süreç olarak gelişmeye yönelmiştir. Buna Obama’nın olduğu gibi Erdoğan ve arkasındakilerin de gücü yetemeyecektir. Bu yüzden de en başta Kürt sorunu olmak üzere bölge sorunlarında çözümsüzlükte ısrar, bu sürecin altında kalmak olacaktır.
Ki, AKP’nin bütün bu gelişmeler içinde nasıl bir mevzi tutacağını, aylarca düşünüp tartıştıktan sonra “görülmemiş bir demokratikleşme hamlesi” dedikleri paketle daha iyi göreceğiz!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et