14 Eylül 2013 15:11

Pierrot tüm zamanların en bakılmaya değer yüzü

Pierrot  tüm zamanların en bakılmaya değer yüzü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyanın ortak imge hafızasına kazınmış bir karakterdir o. Palyaço deseniz değildir. Aslında büyük bir küstahlık biçimi olabilir onu böyle tanımlamak. Üzgündür. Hem de müzmin bir hüzündür onunkisi. Çünkü görüldüğü yer sirk değil, pandomim ve sanat sahnesidir. Üstelik kimseyi eğlendirmek gibi bir amacı da yoktur. Bir palyaçonun tersine bize ‘biz olmayanı’ gösterip rahatlamamızı sağlamaz. Kimi zaman doğrudan ‘bizdir’ zaten. Yalnızdır. Kimi zaman ise alter-egomuzudur. Ona baktığımızda yaptığımız kötülüklerin onun hüzünlü duruşunda yaşayacak yer bulamayıp öldüğünü anlarız. Kötülük, bu kadar hüzünlü bir bedende yaşayamaz. Virüsler onda tutunamaz. Zaten bir tek siz ona bakabilirsiniz. O size bakacak durumda değildir. En yakın dostu ay’dır.  Geceleri kimsenin görmediğini düşündüğü bir yerde düşünür, gökyüzünü izler. Tüm pandomim karakterleri ona benzeyebilir zaman zaman ama o hiç birine benzemez. Konvansiyonel batı sanatında, hayat telaşında izlerine her an rastlayabiliriz. Özellikle de küçük sahnelerde  17. yüzyıldan beri gözükür. Kimilerinin rüyalarının kadrolusudur.
Çocukluğumda televizyon ekranında idi ona ilk rastlayışım. Yanına gitmek istemiştim. Bembeyaz yüzünde, bir gözünün altında siyah, çıkmayan bir gözyaşı damlası. Siyah bonesi. Çoğu zaman yakasız giysisi. Bu pandomim karakteri popüler bir sahne makyajı biçimi de üretmişti. Nereden gelip gelmediği hiç konuşulmadığı zamanlarda bile bu makyaj biçimi Pierrot’yu anmadan kullanılabilecek bir biçim olmamıştır çoğu zaman. Beyaz yüzü, gözyaşı sadece hüznü değil 19. ve 20. yüzyılda sanatçının bir biçimde ‘yaşarken ölmüş’ yanlarını ve acısını hatırlattığı için de hiç bir on yılın ‘yabancısı’ olmamıştır. Pandomimdeki makyajın geleneksel halk sanatlarındaki ‘ölü’ makyajına benzerliği kim bilir, çabayla kanıtlayamayacağımız hangi Romalı hatta daha eski bir alışkanlıktan gelir. Belki de bu yüzden adını bilmeyenler, onu nereden tanıdıklarını anlamasalar bile yüzünü tanıyabilirler.

ACI ÇEKEN İNSANLARIN BİR PARÇASI

Komedi sözcüğünün henüz sadece güldürü eylemi (act) için kullanılmadığı ve bu geleneksel performans sanatının günlük sosyal hayatta gösterilmesi çok da mümkün olmayan tüm o insani ‘garip’liklere açık olduğu 17. yüzyıl sahnesinde, Paris’e gelen İtalyan komedi kumpanyalarının içinde doğduğu yazılır Pierrot’nun. Ancak burada sadece ‘görünür’ hale geldi demek belki daha doğrudur. Jules Janin ve Théophile Gautier’e gore Fransız devrimi sonrası burjuva dünyasında tutunmaya çalışan ve acı çeken insanların bir parçasıdır Pierrot. Ancak yine de bu tarihlerde daha sonra Opéra-Comique olarak anılacak Coméide-Itlienne, tarzını büyük bir gösteriye çevirerek Pierrot’nun belli bir biçimde hafızalara kazınmasına neden olmuştur. Jean-Gaspard  Debrau, girişte karakterlerin ancak tanıtımından sonra komik hallerine dönüştüğü İngiliz stili oyununda Pierrot (Baptiste olarak), güçlü Casander’in Harlequin ve Columbine’ı takip eden ve onlara rahat vermeyen tavrını gözlemleyen hatta müdahale edebilen bir hizmetçi olmuştur. Louis Péricaud’nun günlüklerine göre genellikle karmaşık bir sonla biten bu gösteri de Pierrot sanki daha henüz yanlızlaşmadığı ve bu kadar hüzünlü olmadığı o yılarda sevgililere yardım eden bir çeşit “sadık”tır.
Çoğu Pierrotsever onun budala, naïve görüntüsünün altında büyük bir zeka ve duygu gücünün olduğunu söylemiştir. Aralarında, onun dekadans (düşük) insanlar tarafından yine onların kendilerine benzetilmesiyle, bir çeşit reaksiyoner olarak hayatını sürdürdüğünü ve Pierrot’nun tasarımını belirleyen eğilimin tüm o insanlara verilen bu tepkinin açığa çıkması olduğunu düşünenlere sıkça rastlanır. 19. ve 20. yüzyılın kitlesel kölelik biçimi (söz konusu 20. yüzyıl olduğunda ‘biçimleri’ demek belki daha doğru olabilir) içinde düşünen her bireyin acısını taşıyacak kadar gerçektir o aslında.Yine de onun bu duyarlılığına fazla aldanmamak gerekir.Arzularını, vahşiliğini öldürmemiştir. Saklamaktadır sadece.Onu bakılmaya değer yapan da budur.Zira insandır, Whistler’ci bir görüntü değildir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa