14 Eylül 2013 15:19

Şiirlerinde soluyan özgürlük

Şiirlerinde soluyan özgürlük

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yalnızca Macaristan'ın yetiştirdiği birkaç büyük ozandan biri değildi Sandor Petöfi; bütün Avrupa ülkelerinde de Hugo'ların, Byron ve Heine'lerin yanında anılıyordu...
S. Petöfi yoksul bir aileden geliyordu. Okulu da çok erken bıraktı. Bu kararında yoksulluğunun etkisi olduğu kadar ülkesini ve halkını yakından tanıma isteği de vardı. Bu yüzden  ülkesini karış karış gezmeye başladı. İlkin asker olarak başladı bu gezilere. Sonra da gezici bir tiyatro grubuna katılıp bu serüvenini birkaç yıl daha sürdürdü... Çok zaman da yaya yapıyordu yolculuklarını... Bu yolculukları sırasında haliyle halkını ve de sorunlarını yakından görüp tanıdı. Halk, feodal rejimin ve Habsburg yönetiminin boyunduruğu altında inliyordu... Petöfi, içinden çıktığı yoksul ve ezilen bu halkın bilinciyle bütünleşti... Böylece çoğunluğu soylu sınıftan gelen ulusalcı  ve ahlakçı ozanlardan  ayrılmış oldu. Haliyle halkıyla içselleşen düşünceleri doğrultusunda, şiirlerinin ve düz yazılarının üslubunu da seçmiş oldu.
Petöfi; "Özgürlük, bütün halkların özgürlüğü…" gibi söylemleri o kadar çok yazıp söyledi ki, artık sonunda ‘özgürlük şairi’ unvanıyla edebiyat dünyasında yerini aldı..
Ona göre özgürlüğün amacı; toplumsal bir mutluluğa, insanlar arasında tam bir eşitliğe ulaşmaktı. Özgürlük, bu amaca ulaşmak için bir yol, bir araçtı…
Kısaca özetlersek, 1823-1849 yılları arasında yaşayan Sandor Petöfi; 1848 Devrimi sırasında, hem halkın belleğine kazınan toplumcu şiirleriyle, hem ülkesinin bağımsızlık savaşına  bedenen katılımıyla, önemli bir yönlendirici oldu... Ülkesi Macaristan'a , karısı Julia'ya ve bütün halkların özgürlüğüne karşı beslediği aşklarını dillendirdi şiirlerinde...  
Bu önsezili ve dünyaca tanınan devrimci evrensel ozanımız Petöfi; bir şiirinde de öngördüğü gibi, daha yirmialtı yaşındayken, vatanının bağımsızlığı için savaşırken öldü...
Evrensel ozanımız Petöfi'den çevirdiğim şiirlerden birkaçını, bu hafta sizlerle bölüşmek istedim...


BENİM CAN YOLDAŞIM GENÇLİK

Benim can yoldaşım gençlik,
Bak, çekip gidiyorsun sessizce...
Bir eşin de yok hani ardında bıraktığın...
Ve gene biliyorum ki yakında,
Öylesine yapayalnız kalacağım.

Artık dönüp bakmayacak hiçbir hatun,
Olmayacak hiçbirinin gönlünde yerim!.
Zaten bir mermer kütlesine dönmüşken,
Nasıl bir bakışla benim
Başımda hemen kavak yelleri esiversin?

İşte o zaman duyduğum öfkeyle,
İçimin çölleşmesinden korkuyorum...
Bir lüzumsuz adam olacağım kısaca
Yoldaşım olmadıkça gençliğim...
Oysa nasıl da adaletsiz dünyamız,
Ve öylesine acımasız...

Ne gelir elden, güle güle diyeceğim,
Çekip giderken gençliğim...
Ama bir isteğim var ondan,
İki erdem bıraksın bana:
Seveyim sonsuzca hoşuma gideni...
Yada bunu hak etmiyorsa,
Göstereyim bütün nefretimi...

MUTLU GECE

Ey mutlu gece, bak biz bu küçücük bahçemizde,
Bir alemlere akıyoruz başbaşa sevgilimle…
Yer gök sessiz, yalnızca biriki köpek havlıyor ötelerde.

Ve ta derinliğinde gökyüzünün,
Güzel mi güzel bir masalda gibi
Nasıl da büyülüyor ay, yıldızlarla iç içe.

Bir yıldız olsaydım diyorum ben de;
Durabilir miydim acep  oncasına yükseklerde?
Hani dursam da biraz, basar basmaz karanlık
Apartopar inerdim yere,
Gene böyle sevgilim, hep başbaşa kalırdık…

SON YARGILAMA

Okudum baştan sona, bütün tarihini insanlığın:
Upuzun bir kan ırmağıymış meğer, şimdi anladım.
Geçmişin karanlık kayalıklarından salına salına
Bak akıp geliyor bize doğru durmadan...
Bitti sanmayın, hâlâ akıyor da akıyor,
Aka aka uzanıyor dibine kıpkızıl bir denizin...
Bu kan ırmağı o kan denizinde sinip kalıyor...

Gelecek biliyorum daha beter, daha ürkünç günler.
Aldanmayın şimdiki şu mahzun sessizliğe,
Bu hep bilinen sessizlik hani o fırtına öncesi...
Gelip çattığında o ürkünç günlerin gümbürtüsü,
Sarsacak da sarsacak hem denizleri
hem gökleri!
Görüyorum işte, ey kötü kader o kara
örtülerini,
İçimden gelen bütün sesler beni uyarıyor.
Ta burdan görüyorum olup bitecekleri...
Hem çok ürküyorum bundan, hem neşeyle doluyorum.
Zaten çoktandır orada hazır savaşların tanrısı,
Giymiş çelik giysilerini, kuşanmış silahlarını,
İşte bindi atına, geliyor da geliyor ta
uzaklardan,
O son kutsal savaş uğruna,
Geliyor, halkları vuruştura vuruştura...
Artık yalnızca iki halk kalacak sonunda:
İyilerle kötüler ve teke tek, yüz yüze gelecekler...
Hep yenilen iyiler, bu kez yenenler olacak.
Ama bu ilk yengisinde çok canı yanacak iyilerin.
Kan gölüne dönecek yer gök- dönerse dönsün diyorum.
Zaten Tanrı'nın  peygamberleriyle ilettiği
O son yargının ta kendisi değil miydi bu?
Ve başlayacak bu son yargının ardından hepimiz için,
Hem o güzelim yaşam, hem o sonsuz huzur...
Artık gökyüzüne ağmak gerekmeyecek,
Çünkü gökyüzü dünyamıza inecek....
Çeviren: Yaşar Atan

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa