Okullar açılıyor-1: Her gün, her yıl daha geriye!
Yarın ilkokullar, ortaokullar ve liseler (dengi okullar) yeni eğitim öğretim yılına başlıyor.
Pazartesi günü 16 milyon dolayında öğrenci ve yaklaşık 750 bin öğretmen ders başı yapacak.
Ama ne yarın okulları dolduracak öğrencilerde ne eğitimcilerde ne de çocuklarını okullara gönderecek velilerde “yeni öğretim yılına başlama”nın heyecanını duyumsatan bir belirti yok.
Bu yıl da önceki yıllarda olduğu gibi, eğitimcilerden, konunun uzmanlarından eğitim sisteminin ideolojik boyutlarına ve amaçlarına varması için yapılan çağdışı düzenlemelere (4+4+4’e ve eğitim müfredatının içeriğine) yönelik eleştiriler sürüyor.
Elbette okulların fiziki yetersizlikleri, araç-gereç eksikliği, eğitimci yetersizliği, sözleşmeli eğitimci sistemi, atanamayan yüz binlerce öğretmen adayının talepleri, çalışan eğitimcilerin kazanılmış haklarının gaspı, eğitimin her sorununun velinin üstüne yıkılarak MEB’in bir yandan sadece okul yaptıran ve yetersiz sayıda öğretmen atayan bir bakanlığa dönüştürülürken öte yandan AKP’nin ideoloji üreten bir kurumu haline gelmesi, giderek artan eğitim masrafları, büyük kentlerde servis ve okulların güvenliği sorunu, okullarda uyuşturucunun yaygınlaşması ve çeteleşmeler … gibi sorunların büyümesine yönelik eleştiriler de giderek artıyor. Ve elbette ki hükümetin “neoliberal” ve “muhafazakar” eğitim amacıyla çelişen dünya görüşüne, çağdaş eğitim anlayışına sahip eğitimciler ve Eğitim Sen başta olmak üzere yandaş olmayan eğitim sendikaları üstündeki baskıları artarak sürüyor.
Hal böyle olunca da; sanki herkes, Cem Kirazoğlu hocamızın kaygılarına katılarak, “Yeni öğretim yılana girmesek mi”(*) tedirginliği içine girmiş görünüyor!
Sadece Milli Eğitim Bakanı pek rahat görünüyor. Onca büyük sorun içindeyken o olanları “doğal” karşılıyor; tahtaya kendi karikatürünü çizip, çocuklara şeker dağıtan geziler düzenleyip, “Sorunlar olur, bunları çözeriz. Demokrasi böyle bir şeydir!” diyen liberal, babacan bir “bakan dede” imajı çiziyor. Ama liselere yerleştirme sınavında dört yanlış bir doğruyu götürür mü götürmez mi, lise yerleştirme için yüz küsür mu yoksa daha az mı sınav yapılacak gibi sorunlar için bile bir hatada üç kez fikir değiştirmenin ve hâlâ da bir sonuca varamamanın üstünü de herhalde böyle pişkinlikle örtebiliyor. Yoksa, maazallah, bu kadar sorun yaratmış bir kurumun başı olarak istifa eder insan!
4+4+4’ü “eğitimde devrim” olarak ilan edip bir yıl içinde çöken sistemi, sağından solundan payandalayan hükümet, eğitimi 4+4+4’ü eleştirenlerin bile tahmin edemediği ölçüde (öğrencileri özel olarak İmam Hatiplere gitmeye teşvik etme, istenmesi halinde liselere ibadethane açmaya kadar varan) neoliberal ve muhafazakar toplum oluşturma amacına doğru bir dayanak olarak kullanıyor.
Kirazoğlu hocanın dediği gibi “eğitim ideolojik bir alan”; bu açında da AKP Hükümeti eğitimdeki tüm müdahalelerini;
1-) Neoliberal ekonomik politikalarının gereği olarak ucuz, daha ucuz ve sadece patronun ihtiyacının gerektirdiği kadar (Nasıl bir dünyada yaşıyoruz; bizi nasıl bir gelecek bekliyor; kendi geleceğimizi nasıl kurarız?… gibi soruların ve yanıtlarının olmadığı) eğitim almış bir genç işçiler ordusu yaratmak,
2-) Kurmayı asıl hedef edindikleri “muhafazakar toplum”un “dindar ve kindar” yetiştirecekleri bir müfredat ve ideolojik eğitim ortamı oluşturmak için yapıyor.
AKP Hükümeti arkasındaki güçler, eğitim sistemini “yenileme” adımlarını ve “yenileme” başarısız olduğunda da geri adımlarını, müdahalelerini daha geriye doğru götürmek üzere bu amaçlarını gözeterek atıyorlar. Yani her gün, her yıl daha geriye!
Yarın sorunun diğer bir boyutuna; demokratik, parasız, laik bir eğitim mücadelesi boyutuna değineceğiz.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’
Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.
Evrensel'i Takip Et