Kitapsız Türkler, kitapçısız Beyoğlu
Geçenlerde İzmir’deki kadim dostlarımdan biri çok lüks bir araba aldı: Nissan Qahsqai. (Şimdi burada reklam yapmış gibi oldum. Acaba Recep Tayyip Üst Kurulu bana da ceza verir mi?) Neyse, çok benzin harcadığı için LPG taktırmaya kalkışmış. Almanya’daki Ferrari olayı geldi aklıma. Ferrariciler geri almışlar arabayı… Dostumun kulağı çekilince o da vazgeçmiş, LPG taktırmaktan.
Aynı düzeyde bir başka kadim dostum var, Rafet Aksoy. Bir süre önce İstanbul’a gitmişti. Eline 55-56 yılık bir arşiv geçmiş, sinema fotoğraflarından röportajlarından oluşan. O yıllardaki sinema oyuncusu Gülgün Ok’un da resimleri bulunuyormuş. 2 tanesini bana göndermiş, oğlumla. Benim oynadığım ilk ve son, tek konulu filmim “Ayvaz Kasap” taki rol arkadaşımdı Gülgün Ok. (Yanda o yıllardaki G.Ok’un resmini görüyorsunuz…) 55 yıl geçti aradan. Hey gidi günler, hey…
Fotoğrafları görünce o yıllara, daha doğrusu o dönemin Beyoğlu’suna gittim. Recep Tayyip Başbakan değildi, AKP iktidarda bulunmuyordu ve Beyoğlu da “Beyoğlu”ydu hani. İnsanlarıyla, dükkanlarıyla ve özellikle kitapçılarıyla. 1972’de Paris’i görmüştüm, ama orada bir Beyoğlu yoktu.
İstiklâl Caddesi’nde, ara sokaklarda bir yığın kitapçı vardı. 1960’ların sonuna doğru önce kitapçılığa sonra Şükran Ağabey’in (Kurdakul), Vedat Günyol’un ve başka büyüklerimin arkadan itmesiyle yayıncılığa başladım. O yıllarda kitap, “İhtiyaç maddeleri” içinde 80. falan geliyordu. Herkes kitap okuyordu, tramvayda, otobüste, troleybüste, vapurda.
Sonra yıllar geçti. Sıralamalarda hep geriye düştü kitap. Ve bugün yayınevleri de kitapçılar da kapanıyor, Türkiye’nin her tarafında. Bazıları kokoreççi oluyor, bazıları incik-boncukçu…
Robinson Crusoe Kitabevi’nin kapanma aşamasında oluşu, sevgili Uğur Güracar’ın Beyoğlu7nun en eski kitabevi olan Libraire de Pera’nın bitme noktasında bulunuşu artık yürek sızlatmaktan öteye geçemiyor.
Metin Celal’in “Sorun Sadece Bir Kitapçı Değil” başlıklı yazısı (Cumhuriyet, 4.9.2013) ve Mehveş Evin’in “Masasız, sinemasız, kitapçısız bir Beyoğlu” başlıklı yazısı (Milliyet Cadde eki, 5.9.2013) tüm gerçekleri ve acıları ortaya çıkarıyor. Her şeyin internete düştüğü bir ortamda ne kitapçıların ne de yayınevlerinin sayısı hiçbir yerde yokmuş.
Dizi filmler, reklamlar, magazinler yayıncılığı da kitapçılığı da bitiriyor. Son kalanlar da canlarını dişlerine takarak savaşımlarını sürdürüyorlar. Onları kutlamaktan başka elimden bir şey gelmiyor, bu yaşımda…
Kızım Yağmur, birkaç yıldır Yeni Zelanda’da yaşıyor, Chrischurch adlı 3. büyük kentinde. Yeni Zelanda’nın nüfusu, İzmir kadar değil, 4 milyon civarında, Chrischurch’ün ise 400 bin kadar. Kızımdan öğrendim, oturdukları kentte sadece okullarda 20 tane “Görkemli kitaplık” var, içinde tüm okurlara hizmet edebilecek olanakların olduğu…
Bizde Beyoğlu gibi bir yerde kitapçılar kapanıyor, varın gerisini siz düşünün…
Evrensel'i Takip Et