Hekimler istihbaratçı değildir
Fotoğraf: Envato
Doksanlı yılların sonuydu. Manisa’da İl Sağlık Müdürlüğü ve Emniyeti el ele vermiş hastanelere yolu düşen hastalardan doğum yeri Manisa olmayanların ihbarı için yazılı mutabakata varmışlardı. Aynı yıllarda
kamuoyunda Manisalı Çocuklar olarak anılagelen işkence davasında cinsel istismar dahil çeşitli işkencelere maruz bırakılan o çocukların adli muayenesinde ise “devletinin memuru doktorlar” işkence bulgularından bahsedememişlerdi. Sağlık kurumlarının açık istihbarat kurumları olarak dizayn edildiği bir ilde daha ne beklenebilirdi ki?
İyi ki TTB var cümlesinin halkın hafızasında yer edinmesi hep böyle süreçlerde olmuştur. TİHV ve TTB İzmir İnsan Hakları Kolu geliştirdikleri “Alternatif Adli Rapor” mekanizması ile çocuklara dahi işkence yapılan bir ülke olmaktan çıkmanın kapısını aralamışlardı. Malum zamane devletleri izin vermez bu tür girişimlere. Ama akıl, vicdan ve hekimliğin analitik bakış derinliği buluştuğunda her koşulda çözüm mümkün olabilmekte.
Manisalı işkence görmüş çocuklara mektupla vücut çizimleri eşliğinde sorular soruldu ve alternatif adli rapor düzenlendi hekim meslek örgütü ve TİHV işbirliği ile. İşte ülke tarihinin ilklerinden biri olan işkence davalarında verilmiş kararlar bu raporlara dayandı hep. Onların “işkenceci polisleri, devletli doktorları” varsa halkın hekimleri vardı beri yanda. O yıllarda misal Radikal gazetesi ilk sayfadan sekiz sütun manşetle “Bu Cop Hepimize” başlığı ile çıktığında alt başlık şöyle idi:
“İzmir Tabip Odasının düzenlediği alternatif adli rapora dayanarak işkenceci polislere ceza verildi”. Cop derken çocuklara copla tecavüze gönderme yapıyordu manşet. Şimdi dönüp şu soruyu sorma zamanı. Kimlere mi? Misal Yeni Şafak, Star, Bugün gibi medya organlarına. Siz o tarihte TTB’nin alternatif raporları olmasaydı sümen altı edilecek o işkence süreçlerinde nasıl haber ürettiniz veya şimdi olsa haliniz nice olurdu? Aslında haber anlayışlarını güncel ele vermekte. TTB geçen hafta içinde yaptığı “Hekimlik Değerleri Medya ve Emniyetin Hedefinde” başlıklı basın açıklamasında aynen şöyle diyordu: “13 Eylül 2013 gününden başlayarak Türkiye, Yeni Şafak, Star, Bugün gibi medya organlarında, organize görüntülü “Tabip Edebiyatı” “Gezi Suskunluğu” “Türk Tabipleri Birliği’nin gezi yalanı” gibi başlıklarla arka arkaya yayınlar yapılmaktadır.”
Evet kimilerinin “yandaş” dediği bu yayın organları TTB’nin Gezi Süreci’ndeki alternatif sağlık istatistiği ve değerlendirmelerinden rahatsızlar. Aynen yakın geçmişte işkence karşısında taraf olmakla yetinmeyip alternatif adli rapor mekanizmaları ile çözüm üreten TTB ve TİHV’dan rahatsız oldukları gibi. Misal Star gazetesinin doksanlı yıllarda insan hakları bağlamında süreçlerde çektiği fotoğraflara balon yerleştirip “içine üfürdüklerini” unutmak mümkün mü?
Bir ülke düşünün ki hastaneye yatışı yapılan her hasta için hastane müdürlükleri emniyette GBT için ihbarda bulunsun ve GBT’si yapılıp arama kararı olan hastaların gözaltı işlemleri sağlık kurumlarında yapılsın? Bu kadarını da yapmazlar diye düşünenleredir sözümüz: Bu ülke kendi ülken. Zaman Ak Partili yıllar! İşte sağlık kurumlarının istihbarat kurumunun bir parçası olarak kurgulandığı bu güzel yurtta Sağlık Bakanlığı Gezi sürecinde ne yaptı kısaca hatırlayalım. Misal Mısır’ın meydanlarına sağlık helikopterve gemileri göndermekten dem vurdu ama kendi ülkesinde demokratik haklarını kullanan yurttaşlarının devlet envanterinden silahlarla yaralandıkları andan itibaren sağlık verilerini “fişleme” amaçlı ayrı bir sistemde toplamaya yeltendi. Yetmedi halkın revirlerindeki ilaçları “suç unsuru olarak” aylar sonrasında 12 Eylülvari bir ruhla basın açıklamasında teşhir etti vesselam.
Tüm bu değinmelerin nedeni Emniyet’in TTB’den gezi sürecinde yaralanan, özellikle de gözünü kaybedenlerin ismini talep etmesidir. TTB yerinde bir tutumla şöyle yanıtladı talebi:
“Hastaların bilgilerinin kimlik bilgilerinden arındırılmış olarak toplandığı; hastaların ayrımsız sağlık hizmeti alabilme hakkının korunması, kişisel sağlık bilgilerinin gizli tutulabilmesi ve hekimlerin sır saklama yükümlülüğünün korunması gerekçeleriyle TTB’nin bu bilgileri emniyete veremeyeceği...” TTB’nin değindiği üzere malum gazeteler “tarafsız, doğru habercilik ilkeleri doğrultusunda basit bir internet taramasıyla bile çok sayıda kişinin gezi olayları sırasında gaz fişeği, plastik mermi vb. silahlarla gözünü kaybettiğine ilişkin görüntülere, kimlik bilgilerine, bu olaylarla ilgili ayrıntılara ulaşmak mümkündür. Bu durumda Emniyetin sorumluların bulunup yargılanmasına yönelik bir araştırma içinde olduğuna ve TTB’ye bu amaçla yazı yazdığına inanılması mümkün müdür?”
TTB ilk kez hedef yapılmıyor hekimlik, etik ve insan hakları bağlamında. Misal Manisalı çocuklar dahil sistematik işkenceli yıllarda Emniyet İzmir Tabip Odası’na gelip alternatif adli rapor yazdığınız muayene odalarını görmek istiyoruz dediğinde yanıt “hayır” olmuştu.
Yine işkence ve kötü muayeneye maruz kalmış insanların tedavi, dökümantasyon ve rehabilitasyonunu amaç edinmiş TİHV’dan doksanlı yıllarda işkence görenlerin isimleri devlet kurumlarınca istendiğinde yanıt “hayır” olmuştu. Üstelik Adana’da TİHV çalışanı bir hekim yargılanmış ve beraaat etmişti.
İşkencenin rutinden kılındığı o yıllarda TTB, TİHV, Baroların insan hakları merkezleri gibi kurumların çabaları işkencenin belgelenmesinde yol katederek tarihsel bir rol üstlenmişlerdi. O yıllarda bu duruştan nefret üreten kurum ve yayın organları sonrasında deneyimlerden süzülerek gelen Birleşmiş Milletler İstanbul Protokolü’nü bugünlerde yeniden hatırlasalar iyi olur. Sözü TTB’e bırakarak sağlıcakla kalın diyorum:
“Türk Tabipleri Birliği’nin tutumu dünya hekimlerinin, hekimlik ve insanlık tarihinin karanlık dönemlerindeki insanlık suçlarından öğrenilen derslerden çıkarılmıştır. Dünya hekimleri bilirler ki hekimlerin öncelikli ve temel görevi kim olursa olsun ayrımsız bir biçimde sağlık hizmetine, acil yardıma ihtiyacı olan insanları tedavi etmektir. Hastaların sağlık ve yaşam hakkını her şeyin üstünde tutmak, toplumsal yarar vb. herhangi bir gerekçenin hastaları ile aralarına girmelerine izin vermemektir.”
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29